ÜÇÜNCÜSÜ: Zamirü’l-fasl olan هُمْ ehl-i kitaptan olup Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâma iman etmeyenlere bir ta’riz olmak üzere bu cümle ile yapılan hasrı tekid etmek ile beraber, güzel bir nükteyi tazammun etmiştir. Şöyle ki:

Mübteda ile haber arasında bulunan هُمْ zamiri, mübtedayı çok haberlere mübteda yapar. Ve bu gibi haberlerin tayinini de hayale havale eder. Yani haberlerin mahdud ve muayyen olmadığını hayale arz etmekle hayali, münasip haberleri taharri etmeye teşvik eder.

Nasıl ki Zeyd’i ele almakla “Zeyd âlimdir, Zeyd fâzıldır, Zeyd güzeldir.” gibi Zeyd’in sıfatlarından çok hükümleri dizebilirsin. Kezalik اُولٰٓئِكَ den sonra gelen هُمْ zamiri hayali harekete getirmekle “Onlar ateşten kurtulurlar.” “Onlar cennete girerler.” “Onlar rü’yete mazhar olurlar.” ve daha bu gibi sıfatlarına münasip çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.

DÖRDÜNCÜSÜ: اَلْمُفْلِحُونَ kelimesindeki اَلْ hakikati tasvire işarettir. Sanki lisan-ı haliyle diyor ki: “Eğer müflihlerin hakikatini görmek istersen اُولٰٓئِكَ nin âyinesine bak, sana temessül edecektir.” Yahut onların tayin ve temyizlerine işarettir. Sanki diyor: “Ehl-i felâh olanları tanımak istersen اُولٰٓئِكَ ye bak, içindedirler.” Veya hükmün zahir ve bedihî olduğuna işarettir.

BEŞİNCİSİ: Felâh ve necat yollarını tayin etmeyen اَلْمُفْلِحُونَ kelimesindeki ıtlak, tamim içindir. Şöyle ki:

Kur’an’a muhatap olan, matlubları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki bir kısmı, ateşten necat istiyorlar; bir kısmı, cennete girmek istiyorlar; bir kısmı, rü’yete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur’an-ı Kerîm اَلْمُفْلِحُونَ kelimesini âmm ve mutlak bırakmıştır ki herkes istediğini takip etsin.

***