sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.

Hem der: Şu âlem çendan fânidir fakat ebedî bir âlemin levazımatını yetiştiriyor. Çendan zâildir, geçicidir fakat bâki meyveler veriyor, bâki bir zatın bâki esmasının cilvelerini gösteriyor. Ve çendan lezzetleri az, elemleri çoktur fakat Rahman-ı Rahîm’in iltifatatı, zevalsiz hakiki lezzetlerdir. Elemler ise sevap cihetiyle manevî lezzet yetiştiriyor. Madem meşru daire; ruh ve kalp ve nefsin bütün lezzetlerine, safalarına, keyiflerine kâfidir. Gayr-ı meşru daireye girme. Çünkü o dairedeki bir lezzetin bazen bin elemi var. Hem hakiki ve daimî lezzet olan iltifatat-ı Rahmaniyeyi kaybetmeye sebeptir.

Hem dalaletin yolunda sâbıkan beyan edildiği gibi esfel-i safilîne insanı öyle bir sukut ettiriyor ki hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe ona çare bulamadıkları ve o derin zulümat kuyusundan hiçbir terakkiyat-ı beşeriye, hiçbir kemalât-ı fenniye insanı çıkaramadığı halde, Kur’an-ı Hakîm iman ve amel-i salih ile o