vardır. Her defaki mütalaadan büyük memnuniyet göstermekte “Çok istifade ettim, Allah razı olsun.” demekte ve çok dua etmektedir.

Yirmi Altıncı Mektub’un Üçüncü Mebhası’nı gayr-ı ihtiyarî, muhtelif rütbede mühim zatlara okudum. Hepsi “Çok doğru, çok güzel.” dediler. Evet, bu fakir çok tecrübe ettim ve yakîn hasıl ettim ki:

وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ ... اِلٰى اٰخِرِ الْاٰيَة

âyetinin lâyemut mu’cizesi vardır. Bu defaki mektubları birkaç defa muhtelif küçük cemaatlere okumak nasib oldu. Bunların birinde mühim bir âlim de vardı. Cümlesi hayret ve takdirlerini izhar ettiler.

Benim fikrime gelince: Bütün Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur, ihtiyac-ı zamana göre her sınıf erbab-ı din ve hattâ müfrit muannid olmamak şartıyla, dinsizleri bile ilzam ve ikna edecek derecededirler. Fakat (dünya bu) sevk-i menfaat, hırs-ı câh, küfür ve inat, gaflet ve kesel, şirk ve dalal gibi ilaçsız hastalıklara tutulanlar için bu Nurlara karşı göz yummak, görse bile kabul etmemek, gördüğünü inkâr etmek, hak ve hakikati reddetmek gibi divanelikler istib’ad edilemez. Malûm-u fâzılaneleri, Allah’ın şu muvakkat misafirhanesinde insan suretinde hayvanları eksik değildir. Bu Nurlar intişar etse idi elbette böylelerinin bugün istidlalen dermeyan edilen divanelik hezeyanları da açık olarak görülürdü.

Hulusi

***

(Şu fıkra kardeşim Abdülmecid’indir.)

Bu eserler bütün sınıflara ve cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor. Kim görse istihsan eder. Tenkide maruz olacak eserler değil. Fakat derecat-ı takdir, derecat-ı fehim gibi mütefavit ve müteaddiddir. Herkes derece-i fehmine göre takdir edebilir.

Abdülmecid

***