Halbuki söyledikleri hep hikmettir. Nazarımıza dehşet veriyor, nur serpiyor (Hâşiye) diye tekrar tekrar iştiyakla okuyorduk. Bunun üzerine “Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur, okuyanlara bir iksir-i a’zamdır.” diye hükmettik.

Muhterem Üstadım, maddî ve manevî yaraları bulunan bu yüz arkadaşlarımın yaralarını, risaleler tedavi ediyor. Hattâ bazen bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz talebeniz bir risale okursam evhamını kaldırır giderlerdi. Cenab-ı Hak, Feyyaz-ı Mutlak ve Hallak-ı Azîm mevcudat ve camidat ve zerreler adedince sizden razı olsun, âmin!

Yarın mahşerde, herkesten evvel Resul-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz Hazretlerinin şefaatine mazhar ol, inşâallah, âmin!

Bu gençlerin her gün, her saat duasını alıyorsunuz. Ve her bir risaleyi okurken en aşağı sekiz on kadar arkadaş bulunuyor. Halbuki bu fitne-i âhir zamanda, bu gençlerin bir araya gelip hak söz dinlemeleri pek mühimdir ve medar-ı şükrandır.

Bu âciz talebeniz Arabî görmemiş ve medrese hiç görmemiş. Eskiden yazılmış Türkçe kitapları okurdum, maddî ve manevî yaralarımı tedavi edecek ilaç bulamazdım. Ruhum ve kalbim çok çırpınıyordu. Öyle bir dereceye gelirdim ki her saat kendimi intihar etmeye karar verirdim. “Acaba halim nedir ve ne olacak? Mürşid-i kâmil nerede bulabilirim?” diye çok merak eder ve yeis içerisinde kalırdım.

Cenab-ı Hak nasıl ki cehennem gibi bir zaman içinde cennet gibi bir zamanı halk eder ve her zamana lâyık çareleri icad eder ve her yaraya muvafık ilacı ihsan eder. Öyle de bu medresesiz zamanımızda bizim gibi yaralılara –Üstad-ı Muhterem vasıtasıyla– risaleleri Türkçe olarak telif ettiriyor. Buna ne kadar şükredeyim? Lâyüad velâ-yuhsa Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ve Üstad-ı Muhteremi de Kur’an hizmetinde muvaffak edip iki cihanda aziz eylesin, âmin!

Ben hiçbir Arabiyat görmeden, medresede beş on sene okumadığım halde yalnız risaleleri yazıp ciddiyetle okudum. Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise bu

___

Hâşiye: Evet Mustafa kardeşim, Said’in üç şahsiyetinden ikisini tamam fark etmiş. Said’deki üstadını, ders verdiği vakit âlî görüyor. Bîçare dostu olan Said’i, hakikatte olduğu gibi âdi görüyor ve gördüğü doğrudur.

Said