kısa yolu var mı?” diye sordum. “Çok kısa bir çare-i Kur’aniye vardır.” diye buyurdunuz. Fakat dalaletim, gafletim, enaniyetim itibarıyla bu kısa ve merdane cevaptaki hikmet-i azîme, nebean-ı rahmete dikkat etmedim. Ruhuma ihanet ederek aldırmadım. Ve felaket-i maneviyede bir müddet daha kalmış oldum.

Vaktâ ki Risale-i Nur hattâ enhar-ı Nur demesine şayeste olan mektublardan, yine tesadüfen elime geçen bir nüshayı görünce ve münderecatındaki hakaike dalınca, inayet-i Rabbanî, mu’cizat-ı Kur’anî, himemat-ı Sübhanî, keramat-ı ruhanî eseri olmalıdır ki kasî kalbime, âsi ruhuma, gafil aklıma, mağrur vicdanıma, sakîm düşünceme “tâk” diye bir tokmak vuruldu. Bir intibah halkası takıldı. Hemen düşündüm. Ulemanın midad-ı aklâmı, şühedanın kanından mübecceldir ve

اَلْعُلَمَاءُ وَرَثَةُ الْاَنْبِيَاءِ ۞ عُلَمَاءُ اُمَّتٖى كَاَنْبِيَاءِ بَنٖى اِسْرَائٖيلَ

gibi hadîsler ile Hazret-i İsa’nın (as) Havariyyun’a, Hazret-i Muhammed’in (asm) Ensar’a tekliflerini ve onların icabetini hatırladım.

Âdeta fetret devri denmeye seza olan bu zamanda, irsiyet-i nübüvvet makamında, i’lâ-yı kelimetullah uğrunda maddeten uğraşan, seyl-i dalaletle kapanmış olan râh-ı Hakk’a çığır açan bir recül-ü fedakâra iltihak ve muavenet etmek ve bu vesile ile fırsatı ganimet bilerek, zulümattan nura mazhar olmak lüzumunu his ve intikal ettim. Pek âdi bir mahluk olduğum ve kalbime müstevli, ağır dalalet darbesi, kalın perdesi altında hasta bulunduğum için fazileti, maneviyatı anlamam. Zira fazileti takdir edebilmek, fazileti bilmekle mümkündür.

Yalnız bunca mesavî ve mütereddid hareketlerimle huzur-u sâmîlerine lütfen kabulümde, yüksek ruhunuzdan yağan samimi şefkat, hakiki re’fet, halîmane iltifat, kerîmane hüsn-ü kabulünüz beni birtakım ümitlere, ihtiyarsız muhabbetlere sevk ve büyük sürurlara gark etti. Ancak Allah’ın en âciz, en aşağı, en günahkâr, en zalim bir mahlukunu arkadaşlığına kabul ve tahammül eden bir şahsiyet, alelâde olamayıp kuvvetli püştibana, fütur götürmez bir mesnede mâlik olmak lâzım geldiğini teyakkun edebildim.

وَابْتَغُوا اِلَيْهِ الْوَسٖيلَةَ وَجَاهِدُوا فٖى سَبٖيلِهٖ ۞ وَحَسُنَ اُولٰٓئِكَ رَفٖيقًا