beraet kararı verip o kitap ve mektubları aynen sahiplerine iade ve Said’i arkadaşlarıyla beraber beraet ettirdikleri halde “bir siyasî cemiyetçi” nazarıyla ve “entrikacı bir siyasî adam” tarzında onu ittiham etmek ve adliye memurlarını onun aleyhinde cemiyetçilik ve tarîkatçılık noktasında sevk etmek, ne kadar kanunsuz olduğunu insaniyeti sukut etmeyenler bilir.

Beşincisi: Şöyle ki ben Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat itibarıyla bir masuma zarar gelmemek için bana zulmeden canilere, değil ilişmek hattâ beddua edemiyorum. Hattâ en şiddetli garazla bana zulmeden fâsık belki dinsiz zalimlere hiddet ettiğim halde değil maddî, belki beddua ile de mukabeleden beni o şefkat men’ediyor. Çünkü o zalim gaddarın, ya peder ve validesi gibi ihtiyar bîçarelere veya evladı gibi masumlara maddî ve manevî darbe gelmemek için o dört masumların hatırına binaen o zalim gaddara ilişmiyorum. Bazen helâl ediyorum.

İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki idare ve asayişe kat’iyen ilişmediğimiz gibi bütün arkadaşlarımıza da o derece tavsiye etmişim ki üç vilayetin insaflı zabıtalarının bir kısmı itiraf etmişler ki: “Bu Nur şakirdleri manevî bir zabıtadır, idare ve asayişi muhafaza ediyorlar.” dedikleri ve bu hakikate binler şahit ve yirmi sene hayatıyla tasdik ve binler şakirdlerin de zabıtaca hiçbir vukuat kaydetmemesi ile tasdik ve teyid ettikleri halde, o bîçare adamın ihtilalci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihanet etmek ve menzilinde bir şey bulamamakla beraber, yüz cinayeti bulunan bir adam gibi hattâ Kur’an’ı ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak, acaba dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Altıncısı: Bundan otuz sene evvel, Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle dünyada muvakkat şan ve şeref ve enaniyetli hodfüruşluk ve şöhret-perestlik ne kadar zararlı ve ne kadar faydasız ve manasız olduğunu hadsiz şükür olsun ki Kur’an’ın feyziyle anlamış bir adam, o zamandan beri bütün kuvvetiyle nefs-i emmaresiyle mücadele edip mahviyet etmek ve benliği bırakmak ve tasannu ve riyakârlık yapmamak için elinden geldiği kadar çalıştığına ona hizmet veya arkadaşlık edenler kat’î bildikleri halde ve yirmi seneden beri herkes kendi hakkında hoşlandığı ziyade hüsn-ü zan ve teveccüh-ü nâs ve şahsını medh ü senadan ve kendini manevî makam sahibi olduğunu bilmekten herkese muhalif olarak bütün kuvvetiyle kaçtığını hem has kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarını reddedip o has