ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da hârika olsa şahs-ı manevîye karşı mağlup olmak kabildir. Risale-i Nur’un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi benim hayatım Risale-i Nur’a bir nevi çekirdek olabilir. Kur’an’ın feyziyle Cenab-ı Hakk’ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağaç hükmüne icad-ı İlahî ile geçmesidir. Ben bir çekirdektim, çürüdüm gittim. Bütün kıymet Kur’an-ı Hakîm’in manası ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur’a aittir.

Kendini bildirmeyen zatın üçüncü şüphesi: Büyük Cihad’ın ve Sebilürreşad’ın neşrettiği gibi ben ilan etmişim ki dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur’u değil dünya siyasetine, belki kemalât-ı maneviye ve makamat-ı âliyeye âlet edemediğim gibi; herkesin hoş gördüğü saadet-i uhreviye ve cehennemden kurtulmaya vesile etmemek ve yalnız emr-i İlahî ve rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye âlet etmemek, bu zamanda Nur’un hakiki kuvveti olan sırr-ı ihlas-ı hakikiyi muhafaza etmeye beni mecbur etmiş ki: Sıddık-ı Ekber’in (ra) dediği olan “Mü’minler cehenneme gitmemek için Allah’tan isterim, benim vücudum cehennemde büyüsün ki onların yerine azap çeksin.” diye söylediği kudsî fedakârlığının bir zerresini ben de kendime kazandırmak için iman ile cehennemden birkaç adamın kurtulmaları için cehenneme girmeyi kabul ederim, demişim. Zaten ibadet, cennete girmek ve cehennemden kurtulmak için kılınmaz; bozulur. Belki rıza-yı İlahî ve emr-i Rabbanî için yapılır.

Yine Hizb-i Kur’an’ımızın bahsine döneriz:

Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın büyük bir kumandanı olan Hazret-i Üsame (radıyallahu anh) bir gün “hamd”e ait, bir gün “istiğfar”a ait âyetler, bir gün “tesbih”e ait, bir gün “tevekkül”e, bir gün de “selâm” lafzına, bir gün de “tevhid” ve “Lâ ilahe illâ hû”ya ait, bir gün de “Rab” kelimesine ait bütün Kur’an’dan müteferrik surelerden bir hizb-i Kur’anî çıkarmış, kendine bir vird eylemiş. Demek, böyle hizblere izn-i Peygamberî (asm) var.

Hem bizim hizb-i Kur’an’ımız iman hakikatlerine dair âyetleri, hususan sureler başlarındaki âyetleri cem’ettiğinden başlarında