Aziz, sıddık kardeşim Osman Nuri!

Madem Cenab-ı Hak, senin kudsî niyet ve ihlasınla Ankara’da en mühim genç Saidleri senin etrafına toplatmış. Madem Ankara’da benim bulunmamı lüzumlu görüyorsunuz. Ben de şimdi nafakamla tedarik ettiğim nüshalarımı, o küçük Medrese-i Nuriyeme benim bedelime gönderiyorum. Onların adedince Saidler, seninle komşu olurlar.

Hem fedakâr evladın çok fevkinde sadakatle şimdiye kadar hizmetleriyle her biri birer genç Said olarak beş on Abdurrahmanlarım hükmünde Sungur, Ceylan, Tillolu Said, Salih, Abdullah, Ahmed, Ziya gibi genç ve çalışkan Saidleri senin yanına hem benim vekilim hem senin talebelerin olarak benim bedelime o küçücük Medrese-i Nuriyeye nezaret ve bir nevi dershane olarak reyinize bırakıyorum.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Kardeşiniz

Said Nursî

***

Aziz, sıddık ve mübarek kardeşlerim!

Evvela: Hüsrev’in imzasıyla Reisicumhura verilen telgraf –bir ihtimali var ki Ankara’da küçük Hüsrevler, Hüsrev’in kalemiyle yazılan Kur’an’ı fotoğrafla tabetmek ihtimali hatırımıza geldi– siz Isparta postahanesinden anlayınız ki ne mahiyette bir telgraftır? Bana da malûmat veriniz. Merak ettim.

Sâniyen: Konya’daki Rıfat Filiz kardeşimizin mektubunda, bazı sofilerin bize hafif tenkitlerinin hiç ehemmiyeti yoktur. Sakın müteessir olmasınlar. Hiçbir vecihle mukabele etmesinler. Şimdi ehl-i imanın, hususan ehl-i tarîkatın ve bilhassa şahsıma ait tenkitlerini bir nevi nasihat ve bir nevi iltifat telakki ederim. Onlara hakkımı helâl ediyorum. Şimdi ehl-i ilhadın bize dehşetli zararlarına karşı; kardeşlerimiz olan ehl-i imanın gayet hafif, şahsıma karşı tenkitlerini bir nevi ikaz ve bizi ihtiyata sevk için bir dostluk telakki ediyorum.

Sâlisen: Bu yakında Afyon’da haftalık gazeteler, gizli münafıkların tahriki ile beni de alâkamız olmadığı bir şeye münasebettar göstermiş. Buradaki Nurcular da onu tekzip ettiler. Merak edilecek bir şey değildir. Medresetü’z-Zehra erkânlarının hârika ve müessir