kemiklerimin toprağıyla, mebde-i hilkatimin toprağı birbirine karışmış bir surette ayaklar altında çiğneniyor gördüm. O da derman değil belki derdime dert kattı.

Sonra mecburiyetle arkama baktım. Gördüm ki esassız, fâni olan dünya, hiçlik derelerinde ve yokluk zulümatında yuvarlanıp gidiyor. Derdime merhem ararken zehir ilâve etti.

O cihette dahi hayır göremediğimden ön tarafıma baktım, ileriye nazarımı gönderdim. Gördüm ki kabir kapısı tam yolumun üstünde açık görünüp ağzını açmış, bana bakıyor. Onun arkasında ebed tarafına giden cadde ve o caddede giden kafileler uzaktan uzağa nazara çarpıyor.

Ve bu altı cihetten gelen dehşetlere karşı bana nokta-i istinad ve silah-ı müdafaa olacak, cüz’î bir cüz-i ihtiyarîden başka bir şey elimde yok. O hadsiz a’da ve hesapsız muzır şeylere karşı tek bir silah-ı insanî olan o cüz-i ihtiyarî hem nâkıs hem kısa hem âciz hem icadsız olduğundan, kesbden başka bir şey elinden gelmez. Ne geçmiş zamana geçebilir, tâ ondan bana gelen hüzünleri sustursun ve ne de istikbale hulûl edebilir, tâ ondan gelen korkuları men’etsin. Geçmiş ve geleceklere ait emellerime ve elemlerime faydası olmadığını gördüm.