bir memleketi vardır. Bizi onun için çalıştırır. Oraya davet eder ve oraya nakledeceğine; zahirden hakikate geçen ve kurb-u huzuruna müşerref olan bütün ervah-ı neyyire ashabı, bütün kulûb-ü münevvere aktabı, bütün ukûl-ü nuraniye erbabı şehadet ediyorlar. Ve bir mükâfat ve mücazat ihzar ettiğini müttefikan haber veriyorlar. Ve mükerreren pek kuvvetli vaad ve pek şiddetli tehdit eder, naklederler.
Hulfü’l-vaad ise hem zillet hem tezellüldür. Hiçbir cihetle celal ve kudsiyetine yanaşamaz. Hulfü’l-vaîd ise ya aftan, ya aczden gelir. Halbuki küfür; cinayet-i mutlakadır, (Hâşiye)
___
Hâşiye: Evet küfür, mevcudatın kıymetini ıskat ve manasızlıkla ittiham ettiğinden, bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudat âyinelerinde cilve-i esmayı inkâr olduğundan, bütün esma-i İlahiyeye karşı bir tezyif ve mevcudatın vahdaniyete olan şehadetlerini reddettiğinden, bütün mahlukata karşı bir tekzip olduğundan; istidad-ı insanîyi öyle ifsad eder ki salah ve hayrı kabule liyakati kalmaz.
Hem bir zulm-ü azîmdir ki umum mahlukatın ve bütün esma-i İlahiyenin hukukuna bir tecavüzdür.
İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği, küfrün adem-i affını iktiza eder. اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظٖيمٌ şu manayı ifade eder.

