öyle bir muaccel ceza var ki o hased, hased edeni yakar. Hem tevekkül ve kanaatte öyle bir mükâfat var ki o lezzetli muaccel sevap, fakr u hâcetin belasını ve elemini izale eder.

Hem mesela, gurur ve kibirde öyle bir ağır yük var ki mağrur adam herkesten hürmet ister ve o istemek sebebiyle istiskal gördüğünden daimî azap çeker. Evet hürmet verilir, istenilmez.

Hem mesela, tevazuda ve terk-i enaniyette öyle lezzetli bir mükâfat var ki ağır bir yükten ve kendini soğuk beğendirmekten kurtarır.

Hem mesela, sû-i zan ve sû-i tevilde, bu dünyada muaccel bir ceza var. “Men dakka dukka” kaidesiyle; sû-i zan eden, sû-i zanna maruz olur. Mü’min kardeşinin harekâtını sû-i tevil edenlerin harekâtı, yakın bir zamanda sû-i tevile uğrar, cezasını çeker.

Ve hâkeza bütün ahlâk-ı hasene ve seyyie, bu mikyasa göre ölçülmeli. Ben rahmet-i İlahiyeden ümit ederim ki Risale-i Nur’dan bu zamanda tezahür eden manevî i’caz-ı Kur’anîyi zevk eden zatlar, bu manevî ezvakı hissederler; sû-i ahlâka müptela olmayacaklar, inşâallah.

Said Nursî

(Uhuvvet Risalesi)