Müzahame ve münakaşayı ve rekabeti intac edecek derecede bir iştirak yok. Onun için bunlar ne kadar fena bir meslekte de gitseler birbiriyle ittifak edebilirler.

Amma ehl-i din ve ashab-ı ilim ve erbab-ı tarîkat ise bunların her birisinin vazifesi umuma baktığı gibi muaccel ücretleri de taayyün ve tahassus etmediği ve her birinin makam-ı içtimaîde ve teveccüh-ü nâsta ve hüsn-ü kabuldeki hissesi tahassus etmiyor. Bir makama çoklar namzet olur. Maddî ve manevî her bir ücrete çok eller uzanabilir. O noktadan müzahame ve rekabet tevellüd edip vifakı nifaka, ittifakı ihtilafa tebdil eder.

İşte bu müthiş marazın merhemi, ilacı ihlastır.

Yani hakperestliği nefis-perestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enaniyetin hatırına galip gelmekle اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ sırrına mazhar olup, nâstan gelen maddî ve manevî ücretten istiğna etmekle (Hâşiye)

___

Hâşiye: Sahabelerin sena-i Kur’aniyeye mazhar olan “îsar” hasletini kendine rehber etmek. Yani hediye ve sadakanın kabulünde başkasını