فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضًا Yani eğer onlar yaptıkları fenalıkla gayz ve hasedlerini izale için bir deva, bir ilaç talebinde iseler; o zannettikleri ilaç kalplerini, ruhlarını bozan bir zehirdir. Zehir ile tedavisine çalışan, elbette zelildir. Evet kırık ve yaralı bir el ile intikamını almak isteyen, yarasının artmasına hizmet eden bir miskindir.

وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ Yani eğer onlar bir zevk, bir lezzet talebinde iseler şu nifaklarında pek çok maasi olduğu gibi, muvakkat bir lezzet bile yoktur. Ancak dünyada şedid bir elemi, âhirette de en şedid bir azabı intac edecek bir dalalettir.

بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ Yani yaptıkları kizbden pişman olup nedamet etmedikleri takdirde, beyne’n-nâs yalancılıkla teşhir ve bir alâmetle tevsimleri lâzımdır ki başkalar, onlara itimad edip, marazlarına maruz kalmasınlar.

Mezkûr cümlelerin eczaları arasında bulunan irtibat ve intizamın beyanına gelelim:

Münafıkların yaptıkları hileden takip edilen gayenin muhal olduğuna ve o muhaliyeti göz önüne getirip, çirkin bir şekilde gösterilmesine tasrih edilmek üzere يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا cümlesinde münafıkların amelinden, müşareket babından muzari sîgasıyla huda’ unvanıyla tabir edilmiştir.

Ve keza makamın iktizası hilafına اَلنَّبِىُّ ye bedel اَللّٰه ve اَلْمُؤْمِنٖينَ ye bedel وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا zikredilmiştir.

Çünkü يُخَادِعُونَ nin maddesinden nefret çıkar. Sîgasından devam ve istimrar çıkar. Babından müşareket çıkar. Müşareket ise müşakeleti yani mukabele-i bi’l-misli icab eder. Müşakelet ise onların seyyielerine karşı seyyie ile mukabele edileceğini istilzam eder. Demek onların devam ile yaptıkları şu kötü fiil, nefisleri titreten bir nefreti intac ettiği gibi, takip ettikleri garazın da akîm kaldığına delâlet eder.

اَللّٰهُ kelimesinin tasrihinden de, garazlarının muhal olduğuna delâlet vardır. Çünkü Resul-i Ekrem’e (asm) yapılan huda’, Allah’a râcidir. Malûm ya Allah’la pençeleşmek isteyen düşer.