اَلَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

Bu cümlenin evvelki cümle ile nazmını icab ettiren münasebet vecihleri ise:

Bu cümle, mü’minleri medheder, evvelki cümle de Kur’an’ı medheder. Şu her iki medih arasında bir insibab (dökülmek) vardır ki o onu ister, o onu ister. Çünkü ikinci medih, birinci medhin neticesidir ve birinci medhe bir bürhan-ı innîdir ve hidayetin semeresi ve şahididir. Ve aynı zamanda hidayete bir yardımcı vazifesi görüyor. Çünkü mü’minleri medhetmekte imana gelmek için bir teşvik vardır. Teşvik ise bir nevi hidayettir.

اَلَّذٖينَ ile مُتَّقٖينَ arasındaki münasebete gelince:

Bunların biri tahliye (تَخْلِيَه), diğeri tahliye (تَحْلِيَه)dir. Tahliye (تَخْلِيَه) tathir etmek ve temizlemektir. Tahliye (تَحْلِيَه) ise tezyin etmek ve süslendirmek manasınadır. Bunlar birbiriyle arkadaş olup burada olduğu gibi daima birbirini takip ediyorlar. Onun için kalp, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez hemen onun ardında iman ile tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.

Kur’an-ı Kerîm, tahliye-i seyyiatı üç mertebesiyle zikretmiştir:

Birincisi, şirki terk.

İkincisi, maâsiyi terk.

Üçüncüsü, mâsivaullahı terk etmektir.

Tahliye (تَحْلِيَه) ise hasenat ile olur. Hasenat da ya kalp ile olur veya kalıp ve beden ile olur veyahut mal ile olur.

A’mal-i kalbînin şemsi, imandır.

A’mal-i bedeniyenin fihristesi, namazdır.

A’mal-i maliyenin kutbu, zekâttır.