Üçüncü Makam: Arkadaş! Melaike meselesi öyle meselelerdendir ki bir cüzün sübutuyla, küll sabit olur; bir ferdin vücuduyla, nevi tahakkuk eder. Zira inkâr eden küllünü inkâr eder. Binaenaleyh zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar bütün din adamları her asırda icma ve ittifakla melaikenin vücuduna ve aralarında muhaverenin sübutuna ve müşahedelerinin tahakkukuna ve onlardan edilen rivayetlerin nakline hükmettikleri halde melaikenin hiçbirisinin insanlara görünmediği veya vücudları hissedilmediği elbette muhaldir.

Kezalik beşerin akaidine karışıp hiçbir zamanda, hiçbir inkılabda itirazlara maruz kalmayarak devam eden melaike itikadının bir hakikate, bir asla dayanmaması ve mebâdi-i zaruriyeden tevellüd etmemesi muhaldir. Her halde beşerin bu umumî itikadı, mebâdi-i zaruriyeden neş’et eden ve müşahedat-ı vakıadan hasıl olan ve muhtelif emarelerden tevellüd eden hadsî bir hükmün neticesidir. Evet, bu itikad-ı umumînin sebebi; kat’î bir surette manevî bir tevatür kuvvetini veren, pek çok defalar vukua gelen melaikenin müşahedelerinden hasıl olan zarurî ve kat’î delil ve emarelerdir. Çünkü melaike meselesi, beşerin malûmat-ı yakîniyesindendir. Eğer bunda şüphe olursa beşerin yakîniyatında emniyet kalmaz.

Hülâsa: Ruhanîlerden bir ferdin bir zamanda vücudu tahakkuk etse bu nev’in vücudu tahakkuk eder. Nev’in vücudu tahakkuk etse herhalde şeriatın beyan ettiği gibi olacaktır.

Bu âyetin, sâbık âyetle dört vecihle irtibatı vardır:

Birinci Vecih: Bu âyetler, beşere verilen büyük nimetleri ta’dad ediyor. Birinci âyetle en büyük nimete işaret edilmiştir ki beşer, hilkatin neticesidir ve arzın müştemilatı ona teshir edilmiştir, istediği gibi tasarruf eder. Bu âyet ile de beşerin arza hâkim ve halife kılınmış olduğuna işaret edilmiştir.

İkinci Vecih:

Üçüncü Vecih: Evvelki âyetle, canlı mahlukatın meskenleri olan arz ve semavata işaret edilmiştir. Bu âyet ile de o meskenlerin sakinleri olan beşer ve melaikeye işaret edilmiştir. Ve keza o âyet, hilkatin silsilesine; bu âyet ise zevi’l-ervahın silsilesine işaret etmişlerdir.