Ve eyzan münafıkların ayrı ayrı cinayetleri ve muhtelif sıfatları arasında hakiki bir irtibatın bulunması şu temsil ile gösterilmiştir.

Ve eyzan münafıkların muamelesini hayalin gözü önüne şu temsil ile getirmekten maksat, lisanın söyleyemediği ince cihetleri bizzat hayal baksın, görsün, alsın ki bir itirazı kalmasın.

Sonra bu temsilin cümlelerinin meali, heyet-i mecmuasıyla münafıkların hikâyelerinin mealine muvafık geldiği gibi, ayrı ayrı da hikâyelerinin cümlelerine uygun gelir.

Evet münafıkların hikâyesi böyledir: Zahiren imana gelmişlerdir, sonra kalben küfür ve inkâr etmişlerdir. Sonra hayret ve tereddüt içinde kalmışlardır. Sonra hakkı talep etmemişlerdir. Sonra o dalaletten rücûa kādir olmamışlardır ki hakkı arasınlar.

Temsilin meali ise: Evvelen ateş yakmışlardır. Sonra o ateşi muhafaza edememişlerdir. Sonra ateşleri sönmüştür. Sonra zulmet içinde kalmışlardır. Sonra her şey onlara görünmez olmuştur. Gece vakti ses sadâ olmadığından sanki sağır olmuşlardır. Ateşleri söndüğünden âmâ gibi olmuşlardır. Bir muhatap veya bir yardımcıları bulunmadığından sanki lâl olmuşlardır. Ve o zulmetten çıkıp rücûa kādir olmadıklarından sanki ruhsuz, heykel kesilmişlerdir.

İşte temsildeki cümleler ile hikâyedeki cümleler arasında muvafakat tebarüz etmekle aralarında bir muhalefet kalmadığı tebeyyün etti.

İhtar: Temsildeki zulmet, hayret, ateş; hikâyedeki küfür, adem-i sebat, fitnelerine işarettir.

Sual: Temsilde nurdan bahsedilmiştir. Münafıkların nuru nerede?

Cevap: Kendisinde nur olmayan bir insan, muhitinde bulunan nurdan istifade eder. Muhitinde bulunmasa kavminde, kavminde bulunmasa nevinde, nevinde bulunmasa fıtratında, fıtratında mümkün olmasa dünya menfaatleri için lisanında vardır. Bu da olmasa evvelce iman edip, sonra irtidad edenlerin evvelki nurlarına işarettir. Bu da olmasa, dünyaya ait gördükleri istifadelerine işarettir. (Nasıl ki ateş, fitnelerine işarettir.) Bu da olmadığı takdirde, daire-i imkânda olan nurları vücud dairesine indirilmiştir.اِشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى daki hidayet gibi.