Aziz kardeşlerim!

Sizlere her gün birer uzun mektub yazmak hakkınız var iken maatteessüf üç seneden beri size göndermek için yazdığım bir mektub şimdiye kadar bekliyor, eski sakomun cebinde duruyor. Demek Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar. Her ne ise… Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddi kardeşlerime hususan ikinci vatanım Barla’daki vefadar sıddıklara pek çok selâm ve dua ederim.

Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa dua ile tahattur eden ve duanıza muhtaç olan

Said Nursî

***

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ

Ey fedakâr kardeşlerim!

Sizinle dört beş kelime konuşacağım:

Birincisi: Bu defaki mektubunuzun verdiği şevk ve sürur ile derim ki: Ben, hizmet-i Kur’aniyedeki tam sadakat ve gayret ve sebat ve metanetinizi gördükten sonra tam bir istirahat-i kalp ile mevti ve eceli kabul eder “Arkamda siz varsınız, yeter.” diyerek dünyadan sürurla vedaya hazırım.

İkincisi: Burada Âyetü’l-Kübra’nın birinci tebyizi, aynen bir sene sonra oradaki birinci tebyiz gibi Âyetü’l-Kübra’nın namına tevafuku var. İki tevafukun tetabuku, tesadüfe havalesi imkânsız bir keyfiyet olmakla kalemi zülfikar-misal zatın kalemiyle otuz üç kelime-i tevhidin tevafukundaki gaybî imzayı cidden tenvir ve tasdik eder.

Dördüncüsü: Ben, üç senedir burada her şeyden tecrit edildim. Tahammülsüz tazyik altında bulunduğumdan sizin ile muhabere edemedim. Burada emsalsiz bir evham hükmediyor. Mümkün olduğu kadar Eşratü’s-Saat buradan gönderildiğini demeyiniz. Belki onun bir eseridir, başka yerden elimize geçmiş deyiniz.

***