tevafuk etmekle beraber yalnız manidar bir farkla وَاحِدٌ اَحَدٌ adedine tevafuk lisanıyla وَاحِدٌ اَحَدٌ der, hükmeder. Lâm’ın dört adedi on sekiz olup وَاحِدٌ adedi olan on dokuza yalnız bir manidar farkla, tevafuk lisanıyla وَاحِدٌ der; tevhidi ilan eder. Bu dört adedi, iki adet ile beraber, yalnız iki farkla, tevafuk diliyle ‌‌لَا اِلٰهَ اِلَّاهُوَ okurlar.

İşte seksen beş, yetmiş beş, altmış beş olması ve bir adedi seksen beş ve iki adedi onun yarısı olan kırka ve üçü onun nısfı (Hâşiye) yirmiye inmesi ve birbiriyle tevafukları ve lafza-i Celal’in ve Kelime-i Tevhid’in lem’alarını ifade etmeleri gibi muntazam niseb-i adediye ve manidar münasebat-ı tevafukiye bize kanaat veriyor ki tesadüfî değil belki alâmet-i kabul bir tevfiktir, bir tanzimdir.

Kardeşiniz

Said Nursî

***

Risale-i Nur’a işaret eden otuz üçüncü âyetin istihracına dair Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır.

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Aziz Üstadım Hazretleri!

Dün akşam namazını kılarken ikinci rekatta, Fatiha-i Şerife’den sonra

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِ

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

___

Hâşiye: Seksen dördüncü sahifenin ikinci hâşiyesinde “Hamza” âhiri ت dir.