nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyet ile bir hisse alıyorsun.

İkinci maden: Hem bu bağdan çıkan mahsulattan kim yese –hayvan olsun, insan olsun; inek olsun, sinek olsun; müşteri olsun, hırsız olsun– sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şart ile ki sen, Rezzak-ı Hakiki namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve onun malını, onun mahlukatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan…

İşte bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasaret eder, ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder ve sa’ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i manevî temin eden o iki neticeden ve o iki madenden mahrum kalır, iflas eder. Hattâ ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. “Neme lâzım.” der. “Ben zaten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti ne için çekeceğim?” diyecek, kendini tembelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: “Daha ziyade ibadetle beraber sa’y-i helâle çalışacağım. Tâ kabrime daha ziyade ışık göndereceğim, âhiretime daha ziyade zahîre tedarik edeceğim.”

Elhasıl: Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil. Lâekall günün bir saatini,