Hem insanın letaifi içinde teşhis edemediğim bir iki latîfe var ki ihtiyar ve iradeyi dinlemezler belki de mes’uliyet altına da giremezler. Bazen o latîfeler hükmediyorlar, hakkı dinlemiyorlar, yanlış şeylere giriyorlar. O vakit şeytan o adama telkin eder ki: “Senin istidadın hakka ve imana muvafık değil ki böyle ihtiyarsız bâtıl şeylere giriyorsun. Demek senin kaderin, seni şakavete mahkûm etmiştir.” O bîçare adam, yeise düşüp, helâkete gider.

İşte şeytanın evvelki desiselerine karşı mü’minin tahassungâhı: Muhakkikîn-i asfiyanın düsturlarıyla hudutları taayyün eden hakaik-i imaniye ve muhkemat-ı Kur’aniyedir. Ve âhirdeki desiselerine karşı, istiaze ile ehemmiyet vermemektir. Çünkü ehemmiyet verdikçe, nazar-ı dikkati celbettirip büyür, şişer. Mü’minin böyle manevî yaralarına tiryak ve merhem, sünnet-i seniyedir.

Yedinci İşaret

Sual: Mutezile imamları, şerrin icadını şer telakki ettikleri için küfür ve dalaletin hilkatini Allah’a vermiyorlar. Güya onunla Allah’ı takdis ediyorlar. “Beşer kendi ef’alinin hâlıkıdır.” diye dalalete gidiyorlar.

Hem derler: “Bir günah-ı kebireyi işleyen bir mü’minin imanı gider. Çünkü Cenab-ı Hakk’a itikad ve cehennemi tasdik etmek, öyle günahı işlemekle kabil-i tevfik olamaz. Çünkü dünyada gayet cüz’î bir hapis korkusuyla kendini hilaf-ı kanun her şeyden muhafaza eden adam, ebedî bir azab-ı cehennemi ve Hâlık’ın gazabını nazar-ı ehemmiyete almayacak derecede büyük günahları işlerse, elbette imansızlığa delâlet eder.”

Elcevap:

Birinci şıkkın cevabı şudur ki Kader Risalesi’nde izah edildiği gibi: Halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir. Çünkü halk ve icad, umum neticelere bakar. Bir şerrin vücudu, çok hayırlı neticelere mukaddime olduğu için o şerrin icadı, neticeler itibarıyla hayır olur, hayır hükmüne geçer.

Mesela, ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar sû-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şer yapmakla “Ateşin icadı şerdir.” diyemezler.