karıştığı tuzlu büyük denizlerine kadar, manasındaki cüz’iyatları var. Bunlar umumen murad ve maksud olabilir ve onun hakiki ve mecazî manalarıdır.

İşte onun gibi اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ dahi pek çok hakaiki câmi’dir. Ehl-i keşif ve hakikat, keşiflerine göre ayrı ayrı beyan ederler.

Ben de böyle fehmederim ki: Semavatta binler âlem var. Yıldızların bir kısmı her biri birer âlem olabilir. Yerde de her bir cins mahlukat, birer âlemdir. Hattâ her bir insan dahi küçük bir âlemdir. رَبِّ الْعَالَمٖينَ tabiri ise “Doğrudan doğruya her âlem, Cenab-ı Hakk’ın rububiyetiyle idare ve terbiye ve tedbir edilir.” demektir.

Sâlisen: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş:

اِذَا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ خَيْرًا اَبْصَرَهُمْ بِعُيُوبِ اَنْفُسِهِمْ

Kur’an-ı Hakîm’de Hazret-i Yusuf aleyhisselâm demiş:

وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْسٖى اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ

Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimat eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Öyle ise sen bahtiyarsın. Fakat bazen olur ki nefs-i emmare, ya levvameye veya mutmainneye inkılab eder fakat silahlarını ve cihazatını âsaba devreder. Âsab ve damarlar ise o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür.

Çok büyük asfiya ve evliya var ki nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmareden şekva etmişler. Kalpleri gayet selim ve münevver iken, emraz-ı kalpten vaveylâ etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmare değil belki âsaba devredilen nefs-i emmarenin vazifesidir. Maraz ise kalbî değil belki maraz-ı hayalîdir.

İnşâallah aziz kardeşim, size hücum eden nefsiniz ve emraz-ı kalbiniz değil belki mücahedenin devamı için beşeriyet itibarıyla âsaba intikal eden ve terakkiyat-ı daimîye sebebiyet veren, dediğimiz gibi bir halettir.

***