Acaba Hazret-i Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadîse ve dine vakfeden وَمَنْ كَذَبَ عَلَىَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّاْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ hadîsini işiten ve nakleden; hiç mümkün müdür ki hıfzındaki ehadîs-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatini şüpheye düşürüp Ehl-i Suffa’nın tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ…

Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve manevî rızkımıza bereket ihsan et!

Bir Nükte-i Mühimme: Malûmdur ki zayıf şeyler içtima ettikçe kuvvetleşir. İncecik ipler topak yapılsa kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yapılsa kimse koparamaz. İşte on beş enva-ı mu’cizattan yalnız bereket kısmındaki mu’cizatı ve o kısmın on beş kısmından ancak bir kısmını, on beş misal ile gösterdik. Her bir misal, tek başıyla, nübüvveti ispat eder bir derecede kuvvetli idi. Farz-ı muhal olarak bunların bir kısmını kuvvetsiz saysak da yine kuvvetsiz diyemeyiz. Çünkü kavî ile ittifak eden kavîleşir.

Hem şu on beş misalin içtimaı; kat’î, şüphesiz bir tevatür-ü manevî ile kuvvetli bir mu’cize-i kübrayı gösterir. Şimdi şu mecmudaki mu’cize-i kübra, bereket mu’cizelerinden zikredilmemiş olan on dört kısm-ı âhere mezcedilse; kuvvetli halatları topak yapmak gibi koparılması mümkün olmayan bir mu’cize-i ekber, içinde görünür.

Sonra şu mu’cize-i ekberi, sair on dört nevi mu’cizatın mecmuuna ilâve et, gör ki ne derece kuvvetli, sarsılmaz, kat’î bir bürhan-ı nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) gösterir. İşte nübüvvet-i Ahmediyenin (asm) direği, şu mecmudan teşekkül eden dağ gibi kuvvetli bir direktir. Şimdi cüz’iyatta ve misallerde, sû-i fehimden gelen şüphelerle, o metin sakf-ı muallâyı sebatsız ve kabil-i sukut görmek ne derece akılsızlık olduğunu anladın.

Evet, berekete dair o mu’cizeler gösteriyorlar ki: Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm umuma rızık veren ve rızıkları halk eden bir Zat-ı Rahîm ve Kerîm’in sevgili memurudur, pek hürmetli bir abdidir ki rızkın envaında, hilaf-ı âdet olarak ona hiçten ve sırf gaybdan ziyafetler gönderiyor.

Malûmdur ki Ceziretü’l-Arap, suyu ve ziraatı az bir yerdir. Onun için ahalisi, hususan bidayet-i İslâm’daki sahabeler, dıyk-ı maişete