İ’tizar

Fihristi hitama eren Mesnevî-i Nuriye, hayatın hayatı ve gayesi ve en yüksek hakikat olan imanı taklitten tahkike, tahkikten ilmelyakîn mertebesine, ilmelyakîn mertebesinden aynelyakîn derecesine ve daha sonra da hakkalyakîne ulaştıran muazzam ve muhteşem ve pek çok risaleleri tazammun eden muhit ve hârika bir eserdir.

Bu eserin hakiki kıymetini tebarüz ettirecek en hakiki fihristi, yine onun aziz ve muhterem müellifi üstadımız yapabilirdi. Bizim çok kısa anlayışımız ve zayıf idrakimiz ve kāsır fehmimiz ve Arapçaya olan vukufsuzluğumuz, ulema-i mütebahhirînin katresine bahir dedikleri bu emsalsiz eserin fihristini kārilere pek noksan olarak takdim etmemizin âmilleri olmuştur.

Muhterem kāri! Bu fihriste bakıp da tılsım-ı kâinatın keşşafı, hakaik-i eşyanın miftahı, hikmet-i hilkatin dellâlı olan bu manevî hazine hükmündeki mecmuayı da o mizan ile tartma. Çünkü bizdeki acz ve noksanlık o mecmuanın kıymetiyle mebsuten değil, makûsen mütenasiptir. Güneşin bir zerre cam parçasındaki timsaline bakıp da “Güneş de bu kadardır.” deme. Çünkü o zerre, kabiliyeti kadar o güneşten feyiz alır. Sen ise âyinenin büyüklüğü nisbetinde o manevî şemsten feyiz alacaksın.

Hem bu mecmuada bulunan yüzlerce i’lemlerden yalnız pek az bir kısmının pek cüz’î bir manası yalnız işaret için zikredilmiş. Yoksa her bir risale, hattâ her bir i’lem için bu Mesnevî fihristinin mecmuu kadar bir fihrist yapmak lâzım gelirdi. Buna da ne bizim iktidar-ı ilmimiz ve ne de makam ve ne de zaman müsait değildir.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَسٖينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا

رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا بِاَحْسَنِ قَبُولٍ هٰذِهِ الْفِهْرِسْتَةَ النَّاقِصَةَ بِحُرْمَةِ سَيِّدِ

الْمُرْسَلٖينَ وَاٰلِهٖ وَصَحْبِهٖ اَجْمَعٖينَ اٰمٖينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

Mustafa Gül ve Tahirî Mutlu

***