olduğu zannıyla bakıldığından, sanat-ı İlahiyeyi tağutî bir tabiata mal ederler.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dualar, tevhid ve ibadetin esrarına numunedir. Tevhid ve ibadette lâzım olduğu gibi dua eden kimse de kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenab-ı Hak işitir, deyip kādir olduğuna itikad etmelidir. Bu itikad, Allah’ın her şeyi bilir ve her şeye kādir olduğunu istilzam eder.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu âlemi ziyalandıran şemsin, bir sineğin gözüne tecelli ile girip ışıklandırması mümkündür. Ve ateşten bir kıvılcımın gözüne girip tenvir etmesi imkân haricidir. Çünkü gözü patlatır.

Kezalik bir zerre, Şems-i Ezelî’nin tecellisine mazhar olur. Fakat Müessir-i Hakiki’ye zarf olamaz.

İ’lem ey mağrur, mütekebbir, mütemerrid nefis! Sen öyle bir zafiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Hardale ile tabir edilen, bir darı habbesi hükmünde olan kuvve-i hâfızanın ihata ettiği meydanda gezintiler yapılırken o kadar büyük bir sahraya inkılab eder ki gezmekle bitmez bir şekil alır. Acaba o hardalenin içindeki meydanı bitiremeyen, o hardalenin dairesini ne suretle bitirecektir? Aklın nazarında hardalenin vaziyeti böyle ise aklın gezdiği daire nasıldır? Akıl da dünyayı yutar.

Fesübhanallah! Cenab-ı Hak hardaleyi, akıl için dünya ve dünyayı da akıl için bir hardale gibi yapmıştır.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden hasenatı intac eden semeratı, bir şahsa isnad ve ona mal ederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır. Çünkü bir cemaatin cüz-i ihtiyarîsiyle kesbettikleri mahsulatı bir şahsa atfetmek, o şahsın icad derecesinde hârikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delâlet eder. Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilaheleri, böyle zalimane tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür.