zamanda terke uğruyorlar ve tezelzüldedirler. Ve bütün himmet ve gayreti onların ikamesine ve ihyasına sarf etmek lâzım gelirken, İslâmiyet’in nazariyat kısmında ve selefin içtihadat-ı safiyane ve hâlisanesiyle bütün zamanların hâcatına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp heveskârane yeni içtihadlar yapmak; bid’atkârane bir hıyanettir.

Üçüncüsü: Her zamanın insanlarınca, kıymetli addedilerek efkârı celbeden cazibedar bir meta mergubdur. Mesela, bu zamanda en rağbetli en iftiharlı, siyasetle iştigal ve dünya hayatını temin etmektir. Selef-i salihîn asrında ve o zaman çarşısında en mergub meta, Hâlık-ı semavat ve arz’ın marziyatlarını ve bizden arzularını kelâmından istinbat etmek ve nur-u nübüvvet ve Kur’an ile kapatılmayacak derecede açılan âhiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak ve vesailini elde etmek idi.

Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalpler, ruhlar marziyat-ı İlahiyeyi bilmek ve öğrenmeye müteveccih idi. Bunun için istidat ve iktidarı olanlar o zamanlarda vukua gelen bütün ahval ve vukuat ve muhaverattan ders almakla, içtihadlara zemin teşkil eden yüksek istidatlar vücuda gelirdi.

Şimdi ise fikir ve kalplerin teşettütü, inayet ve himmetlerin zafiyeti, insanların siyaset ve felsefeye ibtila ve rağbetleri yüzünden, bütün istidatlar fünun-u hazıra ve hayat-ı dünyeviyeye müteveccihtir. Ahkâm-ı diniyeye sarf edilecek müstakim bir içtihad yoktur.

Dördüncüsü: İçtihad kapısından İslâmiyet’e girip mesailini genişlendirmeye meyleden adamın maksadı, zaruriyata imtisal ile takva ve kemale mazhariyet ise güzeldir. Amma zaruriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise onun içtihada meyli, meylü’t-tahriptir. Tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.

Beşincisi: Her şeyin, her hükmün vücuda gelmesi bir illete binaen olduğu gibi bir maslahata dahi tabidir. Fakat maslahat illet değildir. Ancak tercih edici bir hikmettir. Bu zamanın efkârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccihtir. Şeriatın nazarı ise bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup bi’t-tabi dünyaya da nâzırdır. Çünkü dünya âhirete vesiledir.

Umumî bir beliyye olan ve nâsın ona müptela olduğu çok işler vardır ki zaruriyattan olmuştur. O gibi işler sû-i ihtiyar ile gayr-ı