Yedinci Basamak: Yıldızların pek küçük efradı olduğu gibi pek büyükleri de vardır. Semanın vechini, yüzünü ziyalandıran her şey yıldızdır. Bu neviden bir kısmı, semaya ziynet olmuştur. Bir kısmı da şeytanları recmetmek için semavî mancınıklardır. Semada yapılan bu recm, sema gibi en vâsi dairelerde bile vukua gelen mübareze hâdisesini insanlara göstermekle, insanların mutîlerini âsilerle mübarezeye teşvik ile alıştırmaktır.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanı hayvandan ayıran şeylerden:

Biri, mazi ve müstakbel ile alâkadar olmasıdır. Hayvan bu iki zamanı bihakkın düşünecek bir idrake mâlik değildir.

İkincisi, gerek enfüsî gerek âfakî yani dâhilî ve haricî şeylere taalluk eden idraki, küllî ve umumîdir.

Üçüncüsü, inşaata lâzım olan mukaddimeleri keşif ve tertip etmektir. Mesela, bir evin yapılması için lâzım olan taş, ağaç, çimento misillü lüzumlu mukaddimeleri ihzar ve tertip etmek gibi.

Binaenaleyh insanın en evvel ve en büyük vazifesi, tesbih ve tahmiddir. Evvela mazi, hal ve istikbal zamanlarında görmüş veya görecek nimetler lisanıyla, sonra nefsinde veya haricinde görmekte olduğu in’amlar lisanıyla, sonra mahlukatın yapmakta oldukları tesbihatı şehadet ve müşahede lisanıyla Sâni’i hamd ü sena etmektir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenab-ı Hakk’ın atâ, kaza ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kaza kanununu, kaza da kaderi bozar.

Mesela, bir şey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, atâ demektir.

Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi atâ da kaza kanununun kat’iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler.

Demek atânın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir. Atâ, kaza kanununun şümulünden ihraçtır. Kaza da kader kanununun külliyetinden ihraçtır. Bu hakikate vâkıf olan ârif:

“Yâ İlahî! Hasenatım senin atâ’ndandır. Seyyiatım da senin kazandandır. Eğer atâ’n olmasa idi, helâk olurdum.” der.