Arş; Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır. Bu halitada dâhil olan ism-i Zahir itibarıyla arş, mülk; kevn, melekût olur. İsm-i Bâtın itibarıyla arş, melekût; kevn, mülk olur. Demek, arşa ism-i Zahir nazarı ile bakılırsa kendisi zarf, kevn de mazruf olur. İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa kendisi mazruf, kevn zarf olur. Ve keza ism-i Evvel itibarıyla وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ âyetinin işaret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor. Ve ism-i Âhir itibarıyla سَقْفُ الْجَنَّةِ عَرْشُ الرَّحْمٰنِ hadîs-i şerifinin îma ettiği kevnin nihayetini içine alıyor.

Demek arş, öyle bir halitadır ki şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ü vücudun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş oluyor.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Acz, nidanın madenidir. İhtiyaç, duanın menbaıdır.

Feyâ Rabbî yâ Hâlıkî yâ Mâlikî! Seni çağırmakta hüccetim hâcetimdir. Sana yaptığım dualarda uddetim fâkatimdir. Vesilem fıkdan-ı hile ve fakrımdır. Hazinem aczimdir. Re’sü’l-malım, emellerimdir. Şefîim, Habibin aleyhissalâtü vesselâm ve rahmetindir. Affeyle, mağfiret eyle ve merhamet eyle yâ Allah yâ Rahman yâ Rahîm, âmin!

***