hâsiyetlerini, meziyetlerini hâvidir. Ve keza hilkat-i âlemin ille-i gaiye hükmünde olan çekirdeği yine insandır.

Sonra o şecerenin semeresi olan insandan bir tanesini şecere-i İslâmiyet’e çekirdek ittihaz etmiştir. Demek o çekirdek, âlem-i İslâmiyet’in hem bânisidir hem esasıdır hem güneşidir. Fakat o çekirdeğin çekirdeği kalptir. Kalbin ihtiyacat sâikasıyla âlemin envaıyla, eczasıyla pek çok alâkaları vardır. Esma-i hüsnanın bütün nurlarına ihtiyaçları vardır. Dünyayı dolduracak kadar o kalbin hem emelleri hem de düşmanları vardır. Ancak Ganiyy-i Mutlak ve Hâfız-ı Hakiki ile itminan edebilir.

Ve keza o kalbin öyle bir kabiliyeti vardır ki bir harita veya bir fihriste gibi bütün âlemi temsil eder. Ve Vâhid-i Ehad’den başka merkezinde bir şeyi kabul etmiyor. Ebedî, sermedî bir bekadan maada bir şeye razı olmuyor.

İnsanın çekirdeği olan kalp, ubudiyet ve ihlas altında İslâmiyet ile iska edilmekle imanla intibaha gelirse nurani, misalî âlem-i emirden gelen emir ile öyle bir şecere-i nurani olarak yeşillenir ki onun cismanî âlemine ruh olur. Eğer o kalp çekirdeği böyle bir terbiye görmezse kuru bir çekirdek kalarak nura inkılab edinceye kadar ateş ile yanması lâzımdır.