sineğin küçücük kulakçığına da tamamen yerleşir. Aynen öyle de Kur’an’ın manaları, dağ gibi akılları işbâ ettiği gibi sinek gibi küçücük basit akılları dahi aynı sözlerle talim eder, tatmin eder. Zira Kur’an, bütün ins ve cinnin bütün tabakalarını imana davet eder. Hem umumuna imanın ulûmunu talim eder, ispat eder. Öyle ise avamın en ümmisi havassın en ehassına omuz omuza, diz dize verip beraber ders-i Kur’anîyi dinleyip istifade edecekler.

Demek Kur’an-ı Kerîm, öyle bir maide-i semaviyedir ki binler muhtelif tabakada olan efkâr ve ukûl ve kulûb ve ervah, o sofradan gıdalarını buluyorlar, müştehiyatını alıyorlar. Arzuları yerine gelir. Hattâ pek çok kapıları kapalı kalıp istikbalde geleceklere bırakılmıştır. Şu makama misal istersen bütün Kur’an baştan nihayete kadar bu makamın misalleridir.

Evet, bütün müçtehidîn ve sıddıkîn ve hükema-i İslâmiye ve muhakkikîn ve ulema-i usûlü’l-fıkıh ve mütekellimîn ve evliya-i ârifîn ve aktab-ı âşıkîn ve müdakkikîn-i ulema ve avam-ı müslimîn gibi Kur’an’ın tilmizleri ve dersini dinleyenleri, müttefikan diyorlar ki: “Dersimizi güzelce anlıyoruz.”

Elhasıl, sair makamlar gibi ifham ve talim makamında dahi Kur’an’ın lemaat-ı i’cazı parlıyor.