ve müyulat dahi heyecana gelip birden o âmâller üst kattaki hayalin tabanını deler. İmdat istediklerinden o hazinetü’l-hayalde safbeste-i hareket ve mahbubun mehasinini ellerinde tutmuş veyahut onun mehasinini hatıra getirmekle tasvir eden, başkasının mehasini ile işbâ olunmuş olan hayalat ise o âmâlin imdadına koşarlar; beraber hücum edip hayalden lisana kadar inmekle beraber zülâl-i visale olan meyli arkalarında ve firaktan olan teellümü sağda ve tazim ve te’dib ve iştiyakı sola ve terahhum ve lütfu iktiza eden mahbubun mehasinini önlerine ve hediye olarak medihanın gerdanını ve senanın dürrlerini ellerine almakla beraber o اَلنَّارُ الْمُوقَدَةُ عَلَى الْاَفْئِدَةِ ıtlakına şâyan olan o ateşi söndürmek için zülâl-i visali celbeden tavsif-i bi’l-fezail ile arz-ı hâcet ederler.

İşte bak kaç tabakatta bildiğin manadan başka ne kadar maânî başlarını çıkarıp görünüyor. Eğer korkmuyorsan İbn-i Farıd’ın veya Ebu Tayyib’in gözlerinden müthiş olan vicdanlarına bak. Ve vicdanın tercümanı olan

غَرَسْتُ بِاللَّحْظِ وَرْدًا فَوْقَ وَجْنَتِهَا

حَقٌّ لِطَرْفٖى اَنْ يَجْنِىَ الَّذٖى غَرَسَا

Hem de

فَلِلْعَيْنِ وَالْاَحْشَاءِ اَوَّلَ هَلْ اَتٰى

تَلَاعَائِدِىَ الْاٰسٖى وَثَالِثَ تَبَّتِ

Hem de

صَدٌّ حَمَا ظَمَاٖى لُمَاكَ لِمَاذَا

وَهَوَاكَ قَلْبٖى صَارَ مِنْهُ جُذَاذًا

Hem de

حُشَاىَ عَلٰى جَمْرٍ ذَكِىٍّ مِنَ الْغَضَا

وَعَيْنَاىَ فٖى رَوْضٍ مِنَ الْحُسْنِ تَرْتَعُ