tâ zamanından beri şöyle bir fetva göndermiş: “Kim küreviyet-i arz gibi bürhan-ı kat’îyle sabit olan bir emri, dine himayet bahanesiyle inkâr ve reddetse; dine cinayet-i azîm etmiş olur. Zira bu, sadakat değil, hıyanettir.”

Eğer ümmisin fetvayı okuyamıyorsun, bizim hem-asrımız ve fikren biraderimiz olan Hüseyin-i Cisrî’nin sözünü dinle! Zira yüksek sesle münkir-i küreviyeti tehdit ettiği gibi hakikat kuvvetiyle pervasız olarak der: “Kim dine istinad ile himayet yolunda müdevveriyet-i arzı inkâr eder ise sadîk-ı ahmaktır, adüvv-ü şedidden daha ziyade zarar vermiş olur.”

Eğer bu yüksek sesle senin yatmış olan fikr-i hakikatin uykudan kalkmadıysa ve gözün de açılamadı, İbn-i Hümam ve Fahrü’l-İslâm gibi zatların ellerini tut, İmam-ı Şafiî’ye git, istifta et, de ki:

“Şeriatta vardır: Bir vakitte beş vaktin namazı kılınır. Hem de bir kavim vardır, yatsı namazlarının vakti bazı vakitte yoktur. Hem de bir kavim vardır, güneş çok günlerde gurûb ve çok gecelerde tulû etmez, nasıl oruç tutacaklar?” Hem de istifsar et ki: “Şartın tarif-i şer’îsi olan sair erkâna mukarin olan şeydir. Nasıl namazda şart olan istikbal-i kıbleye intibak eder. Halbuki yalnız kıyam ve yarı kuudda mukarenet vardır?”

Emin ol, İmam-ı Şafiî mesele-i ûlâyı şarktan ve garptan geçen dairenin müdevveriyetiyle tasvir edecektir. İkinci ve üçüncü meseleyi dahi cenuptan şimale mümted olan dairenin mukavvesiyetiyle tatbik edecektir. Bürhan-ı aklî gibi cevap verecektir.

Hem de kıble meselesinde diyecek: “Kıble ve Kâbe öyle bir amud-u nuranidir ki semavatı arşa kadar takmış ve nazmedip küre-i arzın tabakatını ferşe kadar delerek kâinatın muntazam bir amud-u nuranisi olmuştur. Eğer gıtâ ve perde keşfolunsa hatt-ı şakulüyle senin gözünün şuâı, namazın her bir hareketinde ayn-ı kıble ile temas ve musafaha edecektir.”

Ey birader! Eğer sen zannettiğim adamlardansan, acib hülyaların âlem-i hayalden başka bir yer bulamadığından bir kıymeti yoktur tâ kalbe girebilsin. Sen de inanmıyorsun, nefsini kandıramıyorsun fakat sapmışsın. Eğer o hayalata açık ve hakikate kapalı olan kalbinizde pek çok defa mütehayyilenizden daha küçük olan küre-i arz yerleşmez ise tevsi-i zihin için nazarın ufkunu genişlettir. Bir meclis hükmünde geçinen arzın sakinlerini gör, sual et. Zira ev sahibi evini bilir.