Fakat o meclis-i âlî-i Kur’anîye girmiş olan kâinatın her ferdi dört vazife ile muvazzaftır:

Birincisi: İntizam ve ittifak ile Sultan-ı ezel’in saltanatını ilan…

İkincisi: Her biri birer fenn-i hakikinin mevzu ve müntehabı olduklarından İslâmiyet, fünun-u hakikiyenin zübdesi olduğunu izhar…

Üçüncüsü: Her biri birer nev’in numunesi olduklarından hilkatte cari olan kavanin ve nevamis-i İlahiyeye İslâmiyet’i tatbik ve mutabık olduğunu ispat... Tâ o nevamis-i fıtriyenin imdadıyla, İslâmiyet neşv ü nema bulsun. Evet, bu hâsiyetle din-i mübin-i İslâm; sair heva ve heves içinde muallak ve mededsiz, bazen ışık ve bazen zulmet veren ve çabuk tagayyüre yüz tutan dinlerden mümtaz ve serfirazdır.

Dördüncüsü: Her biri birer hakikatin numunesi olduklarından efkârı, hakaik cihetine tevcih ve teşvik ve tenbih etmektir. Ezcümle: Kur’an’da kasem ile temeyyüz etmiş olan ecram-ı ulviye ve süfliyeyi tefekkürden gaflet edenleri daima ikaz ederler. Evet kasemat-ı Kur’aniye, nevm-i gaflette dalanlara kar’u’l-asâdır.

Şimdi tahakkuk etmiş şu şöyledir. Öyle ise şek ve şüphe etmemek lâzımdır ki mu’ciz ve en yüksek derece-i belâgatta olan Kur’an-ı Mürşid, esalib-i Arab’a en muvafığı ve tarîk-i istidlalin en müstakim ve en vâzıhı ve en kısasını ihtiyar edecektir. Demek, hissiyat-ı âmmeyi tefhim ve irşad için bir derece ihtiram edecektir. Demek, delil olan intizam-ı kâinatı öyle bir vecih ile zikredecek ki onlarca maruf ve akıllarına me’nus ola… Yoksa delil, müddeadan daha hafî olmuş olur. Bu ise tarîk-ı irşada ve meslek-i belâgata ve mezheb-i i’caza muhaliftir.

Mesela, eğer Kur’an dese idi: Yâ eyyühe’n-nâs! Fezada uçan meczup ve misafir ve müteharrik olan küre-i zemine ve cereyanıyla beraber müstekarrında istikrar eden şemse ve ecram-ı ulviyeyi birbiriyle bağlayan cazibe-i umumiyeye ve feza-yı gayr-ı mütenahîde dal ve budakları münteşir olan şecere-i hilkatten, anâsır-ı kesîreden olan münasebat-ı kimyeviyeye nazar ve tedebbür ediniz tâ Sâni’-i âlem’in azametini tasavvur edesiniz.

Veyahut o kadar küçüklüğüyle beraber bir âlem-i hayvanat-ı hurdebîniyeyi istiab eden bir katre suya, aklın hurdebîniyle temaşa ediniz tâ Sâni’-i kâinat’ın her şeye kādir olduğunu tasdik edesiniz.

Acaba o halde delil müddeadan daha hafî ve daha muhtac-ı izah olmaz mı idi? Hem de onlarca muzlim bir şeyle hakikati tenvir etmek veyahut