yoktur. Veya hadîsin muradı ne ise haktır. Şimdi bu hadîs üç kaziyeyi mutazammındır:

Birincisi: Bu kelâm Peygamberin kelâmıdır. Bu kaziye ise tevatürün –eğer olsa– neticesidir.

İkincisi: Kelâmın mana-yı muradı hak ve sadıktır. Bu kaziye ise mu’cizelerden tevellüd eden bürhanın neticesidir.

Bu ikisinde ittifak etmek gerektir. Fakat birincisini inkâr eden; mükâbir, kâzib olur. İkincisini inkâr eden adam dalalete gider, zulmete düşer.

Üçüncü kaziye: Bu kelâmda murad budur. Ve bu sadefte olan cevher budur, ben gösteriyorum. Bu kaziye ise teşehhi ile değil, içtihadın neticesidir. Zaten müçtehid olan başka müçtehidin taklidine mükellef değildir. Bu üçüncü kaziyede ihtilafat feveran ederler. Kāl u kıyl buna şahittir. Bunu inkâr eden adam eğer içtihad ile olsa ne mükâbirdir ve ne küfre gider. Zira âmm, bir hâssın intifasıyla müntefî değildir.

Binaenaleyh her eve kendi kapısıyla gitmek lâzımdır. Zira her evin bir kapısı var. Ve her kilidin bir anahtarı vardır…

Hâtime

Bu üç kaziye hadîste cereyanı gibi âyette de cereyan eder. Zira umumîdir. Fakat kaziye-i ûlâda bir fark-ı dakik vardır. Ve bundan başka, bir kelâmda çok ahkâm-ı zımniye bulunur. Fakat hususidir. Her biri ayrı bir asıl, ayrı bir semeresi olabilir.

Tenbih:

İltizam-ı hilaf ve taassub-u bârid ve meylü’t-tefevvuk ve hiss-i taraftarlık ve vehmini bir asla ircâ ile kendine özür göstermek, arzusuna muvafık olan zayıf şeyleri kavî görmek ve gayrın tenkisiyle kendi kemalini göstermek ve gayrı tekzip veya tadlil etmekle kendi sıdk ve istikametini ilan etmek gibi sefil ve süflî emirlerin menşei olan hubb-u nefis ile böyle makamlarda mugalata ederek çok bahaneler bulabilir.

وَاِلَى اللّٰهِ الْمُشْتَكٰى