harfiyle bakar. “Ne güzel yapılmış, ne güzel delâlet ediyor.” der. Kâinatın hakiki güzelliğini gösterir.

İlm-i hikmet dedikleri felsefe ise sahaif-i kâinatın hurufunun tezyinat ve münasebatına dalmış, sersemleşmiş. Hurufata, mana-yı harfiyle bakmak lâzım gelirken, mana-yı ismiyle bakmış. “Ne güzel yapılmış.” diyecek yerde “Ne güzeldir.” deyip çirkinleştirmiş. Kâinatı tahkir edip kendisine müşteki etmiştir.

وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُ

Ey Said! Saadet istersen tevekkül et. Fakat tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki müsebbebatı ve netaicini Hâlık’tan istemektir.

Esbaba teşebbüs, bir nevi dua-yı fiilîdir. Vesait ise perde-i dest-i kudrettir.

Evet, tevekkül etsen dünyada istirahatin, âhirette istifaden kat’îdir. Mütevekkil ile sözü anlamayan gayr-ı mütevekkilin misalleri şu hikâyeye benzer ki:

İki adam, bellerine ve başlarına ağır yükler yükletip bir sefineye bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bıraktı. Üstünde oturdu, nezaret etti. Diğeri hem ahmak hem