Eğer desen: Nasıl biliyoruz ki kimse muarazaya teşebbüs etmedi? Kimse kendine güvenemedi mi ki meydana çıksın? Birbirinin yardımı da mı fayda etmedi?

Elcevap: Eğer muaraza mümkün olsaydı alâküllihal kat’î teşebbüs edilecekti. Çünkü izzet ve namus meselesi, can ve mal tehlikesi vardı. Eğer teşebbüs edilseydi alâküllihal kat’î taraftar pek çok bulunacaktı. Çünkü hakka muarız ve muannid daima kesretli idi. Eğer taraftar bulsaydı alâküllihal iştihar bulacaktı. Çünkü küçük bir mücadele, beşerin nazar-ı istiğrabını celbedip destanlarda iştihar eder. Şöyle acib bir mücadele ve vukuat ise gizli kalamaz. İslâmiyet aleyhinde tâ en çirkin ve en şenî şeylere kadar nakledilir, meşhur olur. Halbuki muarazaya dair Müseylime-i Kezzab’ın bir iki fıkrasından başka nakledilmemiş. O Müseylime’de çendan belâgat varmış. Fakat hadsiz bir hüsn-ü cemale mâlik olan beyan-ı Kur’an’a nisbet edildiği için onun sözleri hezeyan suretinde tarihlere geçmiştir. İşte Kur’an’ın belâgatındaki i’caz, kat’iyen iki kere iki dört eder gibi mevcuddur ki iş böyle oluyor.

İKİNCİ SURET

Belâgatındaki i’caz-ı Kur’anînin hikmetini beş noktada beyan edeceğiz.

Birinci Nokta

Kur’an’ın nazmında bir cezalet-i hârika var.

O nazımdaki cezalet ve metaneti, İşaratü’l-İ’caz baştan aşağıya kadar bu cezalet-i nazmiyeyi beyan eder. Saatin saniye, dakika, saati sayan ve birbirinin nizamını tekmil eden ne ise Kur’an-ı Hakîm’in her bir cümledeki, hey’atındaki nazım ve kelimelerindeki nizam ve cümlelerin birbirine karşı münasebatındaki intizamı öyle bir tarzda İşaratü’l-İ’caz’da âhirine kadar beyan edilmiştir. Kim isterse ona bakabilir ve bu nazımdaki cezalet-i hârikayı bu surette görebilir.

Yalnız bir iki misal, bir cümlenin hey’atındaki nazmı göstermek için zikredeceğiz.

Mesela وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ Bu cümlede, azabı dehşetli göstermek için en azının şiddetle tesirini göstermekle göstermek ister. Demek, taklili ifade edecek cümlenin bütün heyetleri de bu taklile bakıp ona kuvvet verecek. İşte:

لَئِنْ lafzı, teşkiktir. Şek, kıllete bakar.