hükmündedir. İlm-i usûlce “tahakkümî” tabir edilir. Yani manasız dava-yı mücerreddir. İlm-i kelâm ve ilm-i usûlün düsturlarındandır ki denilir:

لَا عِبْرَةَ لِلْاِحْتِمَالِ الْغَيْرِ النَّاشٖى عَنْ دَلٖيلٍ

وَلَا يُنَافِى الْاِمْكَانُ الذَّاتِىُّ الْيَقٖينَ الْعِلْمِىَّ

Yani “Bir delilden, bir emareden neş’et etmeyen bir ihtimalin ehemmiyeti yok. Kat’î ilme şek katmaz. Yakîn-i hükmîyi sarsmaz.” Mesela, zatında Barla Denizi (yani Eğirdir Gölü) imkân ve ihtimal var ki pekmez olsun, yağa inkılab etmiş olsun. Fakat madem bir emareden, o imkân ve ihtimal neş’et etmiyor; onun vücuduna ve su olduğuna, kat’î ilmimize tesir etmez, şek ve vesvese vermez.

İşte bunun gibi mevcudatın her tarafından, kâinatın her köşesinden sorduk: Birinci Mevkıf’ta gösterildiği gibi zerrattan yıldızlara kadar ve İkinci Mevkıf’ta görüldüğü gibi hilkat-i semavat ve arzdan, tâ simalardaki teşahhusata kadar hangi şeyden soruldu ise lisan-ı hal ile vahdaniyete şehadet ve sikke-i tevhidi gösterdi. Sen de gördün. Öyle ise kâinatın mevcudatında bir emare yok ki bir şirk ihtimali ona bina edilsin.

Demek dava-yı şirk, sırf tahakkümî ve manasız söz ve dava-yı mücerred olduğundan şirki iddia etmek, mahz-ı cehalet, ayn-ı belâhettir.

İşte ehl-i dalaletin vekili, buna karşı diyeceği kalmıyor. Yalnız diyor ki: “Şirke emare, kâinattaki tertib-i esbabdır. Her şeyin bir sebeple bağlı olduğudur. Demek, esbabın hakiki tesirleri vardır. Tesirleri varsa şerik olabilirler?”

Elcevap: Meşiet ve hikmet-i İlahiyenin muktezasıyla ve çok esmanın tezahür etmek istemesiyle; müsebbebat, esbaba rabtedilmiş. Her bir şey, bir sebeple bağlanmış. Fakat çok yerlerde ve müteaddid Sözlerde kat’î ispat etmişiz ki: “Esbabda hakiki tesir-i icadî yok.”

Şimdi yalnız bu kadar deriz ki: Esbab içinde, bilbedahe en eşrefi ve ihtiyarı en geniş ve tasarrufatı en vâsi, insandır. İnsanın dahi en zahir ef’al-i ihtiyariyesi içinde en zahiri, ekl ve kelâm ve fikirdir. Yani yemek, söylemek, düşünmektir. Şu yemek, söylemek, düşünmek ise gayet muntazam, acib, hikmetli birer silsiledir. O silsilenin yüz cüzünden, insanın dest-i ihtiyarına verilen ancak bir cüzüdür.