Üçüncüsü: Kur’an tefsirinin tam bir ihlasla telif edilmiş olması ki müellifin, Cenab-ı Hakk’ın rızasından başka, hiçbir maddî manevî menfaati gaye edinmemesi ve bu ulvi haletin müellifin hayatındaki vukuatlarda müşahede edilmiş olması…

Dördüncüsü: Kur’an’ın en büyük mu’cizelerinden birisi de gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir. Ve o asırda inzal edilmiş gibi her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.

İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde, Kur’an-ı Hakîm’in asrımıza bakan vechesinin keşfedilip avamdan en havassa kadar her tabakanın istifade edebileceği bir üslupla izah ve ispat edilmiş olması…

Beşincisi: Müfessirin, Kur’an ve iman hakikatlerini, cerh edilmez delil ve hüccetlerle ispat ederek tedris etmesi. Yani, pozitivizmi (ispatiyecilik) bir esas ittihaz etmiş olması…

Altıncısı: Ders verdiği Kur’anî hakikatlerin hem aklı hem kalbi hem ruhu ve vicdanı tenvir ve tatmin ve nefsi musahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve gayet beliğ, nâfiz ve müessir olması…

Yedincisi: Hakikatlerin derkine de mani olan benlik, gurur, ucub ve enaniyet gibi kötü hasletlerden kurtarıp tevazu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâklara sahip kılması…

Sekizincisi: Kur’an-ı Kerîm’i tefsir eden bir allâmenin Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın sünnetine ittiba etmiş olması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi üzere ilmiyle âmil olması ve a’zamî bir zühd ve takva ve a’zamî ihlas ve dine hizmetinde a’zamî sebat, a’zamî sıdk ve sadakat ve fedakârlığa, a’zamî iktisat ve kanaate mâlik olması şarttır.

Hülâsa olarak müfessirin, Kur’anî risaleleriyle, risalet-i Ahmediyenin (asm) a’zamî takva ve a’zamî ubudiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velayet-i Ahmediyenin (asm) lemaatına mazhar olmuş hâdim-i Kur’an bir zat olması…

Dokuzuncusu: Müfessirin, Kur’anî ve şer’î meseleleri beyan ederken şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen ve ölümü istihkar edip dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvvetiyle hakikati pervasızca söyleyen İslâmî şecaat ve cesarete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.