Şimdi göğe bak! Gök içinde hadsiz ecramdan yalnız kamere dikkat et! Onun hareketi, bir Kadîr-i Hakîm’in emriyle olduğu, ona müteallik ve yeryüzüne ait mühim hikmetlerdir ki başka yerde beyan ettiğimizden kısa kesiyoruz.

İşte ziyadan tut tâ kamere kadar saydığımız küllî unsurlar gayet geniş bir tarzda ve büyük bir mikyasta bir pencere açar. Bir Vâcibü’l-vücud’un vahdetini ve kemal-i kudretini ve azamet-i saltanatını gösterir, ilan ederler.

İşte ey gafil! Eğer bu gök gürlemesi gibi bu sadâyı susturabilirsen ve güneşin ışığı gibi parlak o ziyayı söndürebilirsen Allah’ı unut! Yoksa aklını başına al!

سُبْحَانَ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ de.

YİRMİ BİRİNCİ PENCERE

وَالشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ

Şu kâinatın lambası olan güneş, kâinat Sâni’inin vücuduna ve vahdaniyetine güneş gibi parlak ve nurani bir penceredir.

Evet, manzume-i şemsiye denilen küremizle beraber on iki seyyare; cirmleri küçüklük büyüklük itibarıyla pek çok muhtelif ve mevkileri uzaklık yakınlık noktasında pek çok mütefavit ve sürat-i hareketleri çok mütenevvi olduğu halde kemal-i intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmayarak hareketleri ve deveranları ve güneş ile cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani onlar imamlarına iktidaları; büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i Rabbaniyeyi gösterir.

Çünkü o camid cirmleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede intizam ve mizan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti ispat ettiğini kıyas et. Bu büyük ve ağır işe zerre miktar tesadüf karışsa öyle bir patlayış verecek ki kâinatı dağıtacak. Çünkü bir dakika, tesadüf birisini tevkif etse mihverinden çıkmasına sebebiyet verir, başkaları ile müsademe