manası baktığı gibi bakıyor. Eğer يَشَٓاءُ daki mukadder zamir izhar edilirse مَنْ يَشَٓائُهُ olur. Tam tamına tevafuk eder.

Bu âyet nasıl ki Risalei’n-Nur’a ismiyle bakıyor, öyle de tarih-i telifine ve tekemmülüne tam tamına tevafukla remzen bakıyor: كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ فٖى زُجَاجَةٍ cümlesi كَمِشْكٰوةٍ deki tenvin vakıf yeri olmadığından nun sayılmak ve فٖى زُجَاجَةٍ vakıf yeri olduğundan ة , ه olmak cihetiyle bin üç yüz kırk dokuz (1349) ederek, Resaili’n-Nur’un en nurani cüzlerinin telifi hengâmı ve tekemmül zamanı olan bin üç yüz kırk dokuz tarihine tam tamına tevafukla işaret eder.

Hem اَلْمِصْبَاحُ فٖى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ cümlesi bin üç yüz kırk beş (1345) ederek Resaili’n-Nur’un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihine tam tamına tevafuk eder. Çünkü şeddeli ر iki ر , şeddeli ن iki ن , şeddeli ز aslı itibarıyla bir ل bir ز ve birinci زُجَاجَة vakıf cihetiyle ه ; ikinci, vakıf olmadığından ت sayılır. Eğer şeddeli ز iki ز sayılsa o vakit bin üç yüz yirmi iki (1322) eder ki yine Risalei’n-Nur müellifi, mukaddimat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk eder.

Hem مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ cümlesi; ta-i evvel ت , ikinci ت ise vakıf yeri olduğundan ه olmak ve شَجَرَةٍ deki tenvin ن sayılmak cihetiyle bin üç yüz on bir (1311) eder ki o tarihte Resaili’n-Nur müellifi Risaletü’n-Nur’un mübarek şecere-i kudsiyesi olan Kur’an’ın basamakları olan ulûm-u Arabiyeyi tedrise başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk ederek remzen bakar. İşte bu kadar manidar ve müteaddid tevafukat-ı Kur’aniyenin ittifakı yalnız bir emare, bir işaret değil belki kuvvetli bir delâlettir. Belki elektrik ile beraber Resaili’n-Nur’a münasebet-i maneviyesiyle bir tasrihtir.