beri din hakikatlerini öğrenemeyen ve helâk-i mutlaka giden soyumuzun bir kısım evlatlarına; onları helâk-i ebedîden kurtarmak için Allah ve Resulünden, hakikat ve Kur’an’dan haber vermek onların temiz ruhlarını, masum vicdanlarını ıslah etmeye hiç ifsad denilir mi?

Sayın Hâkimler!

Biz aslâ siyasetçi değiliz. Biz siyaseti, bizim gibi siyaset ehli olmayana bin bir çeşit veballer, tehlikeler ve mes’uliyetler taşıyan bir meslek biliriz. Fâni zevahire de zaten kıymet vermeyiz. Dünyaya ancak rıza-yı İlahîye bizi götüren hayırlı vechesiyle bakıyoruz. Bu itibarla siyaset peşinde koşmayı ve devlet mefhumu ile mübareze ithamını şiddetle reddediyoruz. Eğer böyle bir kasd olaydı yirmi beş seneden beri edna bir tezahür olurdu.

Evet, bizim menfî bir cephemiz, ahlâksızlığa ve imansızlığa müteveccih bir takbih tarafımız var. Bu, sırf imandan ve Kur’an’ın bu mevzular üzerindeki şiddet-i beyan ve azamet-i tevbihine –bizzarure– iştirakimizden ileri geliyor.

Eğer bu esbab-ı mûcibe, samimiyetin ve ihlasın, hakikat ve safvetin bu tarz-ı beyanı size kanaat vermediyse; bize ne şekil isterseniz ceza veriniz. Lâkin unutmayınız ki bugün altı yüz milyon insanın mensubiyetini taşıdığı Hazret-i İsa (as), zamanının idarecileri tarafından sırf insanlığın saadeti için kalbi çarptığı ve emanet-i tebliği hâmil bulunduğu sebeplerle “âdi bir hırsız gibi” idama mahkûm edilmişti.

Biz hür söylediğimizden dolayı maruz kalacağımız bu mahkûmiyeti iftiharla karşılayacağız. Ve sadece

حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ

nidasıyla dergâh-ı Kādıyü’l-Hâcat’a el açacağız.

Afyon Cezaevinde mevkuf

Ortaklar bucağından

Ahmed Feyzi Kul

***