Emirdağlı Mustafa’nın müdafaasıdır

Afyon Ağır Ceza Mahkemesine,

Makam-ı iddianın Üstadım Bedîüzzaman’ın mevhum suçuna beni iştirak ettirmesine karşı kısaca derim ki:

İntisabımdan zerre kadar pişman olmayarak Üstadıma ve Risale-i Nur’a yaptığım hizmetim ancak bir derya kadar lütuf ve ihsana karşı bir damla ile mukabele gibidir. Nasıl ki gayet kıymettar elmas hazinelerine sahip olmak yolunda küçük cam parçaları tereddütsüz feda edilirse ebedî hayatımı kurtarmaya vesile olan Risale-i Nur uğrunda hayatımı feda etmeye her an hazırım. Uhrevî ve dünyevî hadsiz menfaatleri tahakkuk eden Risale-i Nur’dan fâni ve ehemmiyetsiz hapislerin ve sıkıntıların hatırı için kısa ve dağdağalı hayat-ı dünyeviyeye zarar gelmemek için o menfaat-i azîmeyi terk etmek, Risale-i Nur’a ve Üstadıma karşı durgunluk göstermek; o mübarek Üstada, o kudsî allâme-i zamana ve onun bir tek gayesi olan iman ve Kur’an’a büyük bir ihanet olduğunu biliyorum. Ve onun izin ve emrinden zerre kadar hilaf-ı hareket etmek istemiyorum.

Muhterem heyet-i hâkime!

Zehirli mikroplarını güzel vatanımıza dağıtmak isteyen Bolşevizm’e karşı kuvvetli bir cephe alan büyük bir din âlimine fakirliğimle talebe olmaklığım neden çok görülüyor? Şüphesiz bu vaziyet ispat ediyor ki Nurlardaki zenginlik, dünyevî zenginliğin pek fevkindedir. Benim gibi milyonları aşan Türk gençliğinin imanlarını kurtarıp vatana nâfi’ birer uzuv olmaları için Üstadımı ve Risale-i Nur’u daima serbest bırakınız.

Biz Türk gençliğinin Risale-i Nur’a ihtiyacımız, kapalı zindanda kalmış bir kimsenin havaya ve zifiri karanlıkta bulunan bir adamın ziyaya ve çöldeki aç ve susuz kalmış bir insanın suya ve gıdaya ve denizde boğulmak üzere bulunan herhangi bir kimsenin cankurtaran gemisine olan ihtiyacından binler derece daha ziyadedir.

İşte yukarıda bir kısmını ta’dad ettiğim mezkûr hakikatlerden dolayı fevkalâde hüsn-ü zan ve teveccühümüzü kazanan ve kopmaz bir bağla kendimizi ona bağladığımız Bedîüzzaman’ı ve ona hüsn-ü