olmazsa hiçbir şey hattâ hiçbir zerre hareket edemez demektir. Bu kelimedeki hüccete gayet kısa bir işaret ederiz:

Evvela: Bu kudsî kelimenin ifade ettiği haşir ve âhiret ve hayat-ı bâkiye hakikatinin bu gelen bahar gibi kat’î ve şüphesiz tahakkukunu ve geleceğini tam iman ettirmek ve ispat etmek cihetini Onuncu Söz ve zeyllerine ve Yirmi Dokuzuncu Söz’e ve Meyve’nin Yedinci Meselesi’ne ve Münâcat Şuâı’na ve Nur’un imanî risalelerine havale ederiz. Elhak onlar, bu rükn-ü imanîyi öyle bir tarzda hadsiz hüccetlerle ispat etmişler ki dünyanın mevcudiyeti derecesinde âhiretin tahakkukunu, en muannid münkirleri de tasdike mecbur eden bir surette ispat etmişler.

Sâniyen: Mu’cizü’l-Beyan-ı Kur’an’ın üçten birisi haşre ve âhirete bakar, her davayı ona bina eder. Öyle ise Kur’an’ın hakkaniyetini ispat eden bütün mu’cizeleri ve hüccetleri, âhiretin vücuduna dahi delâlet ettikleri gibi; Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın nübüvvetine şehadet eden bütün mu’cizeleri ve umum delail-i nübüvveti ve sıdkının bütün hüccetleri, haşir ve âhirete dahi şehadet ederler.

Çünkü o zatın (asm) bütün hayatında daimî bir büyük davası âhiret olduğu gibi bütün yüz yirmi dört bin peygamberler (aleyhimüsselâm) dahi hayat-ı bâkiye ve saadet-i ebediyeyi dava edip beşere müjde ederek hadsiz mu’cizelerle ve kat’î deliller ile ispat ettiklerinden, elbette onların peygamberliklerine ve sadıkıyetlerine delâlet eden bütün mu’cizeleri ve hüccetleri, onların en büyük ve daimî davaları olan âhirete ve hayat-ı bâkiyeye şehadet ederler. Buna kıyasen sair erkân-ı imaniyeyi ispat eden bütün deliller dahi haşrin vukuuna ve dâr-ı saadetin açılmasına şehadet ederler.

Sâlisen: Hiç mümkün müdür ki kendi kemalâtını ve kudret ve rububiyetini izhar etmek için bu kâinatı bütün zerrat ve seyyarat ve ecza ve tabakatıyla halk edip kemal-i hikmetle her birisini bir vazife ile belki çok vazifelerle mütemadiyen çalıştıran ve sermedî, hadsiz cilve-i esmasını göstermek için kafile kafile arkasında belki seyyar, müteceddid dünya dünya arkasında ve mahlukat taifelerini bu misafirhane-i âleme ve hayat-ı dünyeviye meydan-ı imtihanına gönderip âlem-i misalde kurulan uhrevî sinemalar ve berzahî fotoğraflarla suretlerini ve amellerini ve vaziyetlerini alarak onları terhisten sonra, başka taife ve kafile ve seyyal ve seyyar bir nevi dünyaları o meydana vazifeler ve cilve-i esmasına âyineler olmak için