vakit, böyle dehşetli bir zamanı göz önünde bulundurmak icab eder. Zira tarihte emsali görülmemiş bu kadar ağır şerait tahtında yapılan zerre kadar hizmet, dağ gibi bir kıymet kazanabilir; ufacık bir hizmet, büyük bir değeri ve neticeyi haiz olabilir.

İşte Risale-i Nur, böyle dehşetli ve ehemmiyetli bir zamanın mahsulü ve neticesidir. Risale-i Nur’un müellifi, yirmi beş senelik din yıkıcılığının hükmettiği dehşetli bir devrin cihad-ı diniye meydanının en büyük kahramanı ve tâ kıyamete kadar ümmet-i Muhammediyeyi (asm) dârü’s-selâma davet eden ve beşeriyete yol gösteren rehber-i ekmelidir. Ve hem Risale-i Nur, Kur’an’ın elmas bir kılıncıdır ki zaman ve zemin ve fiiliyat bunu kat’iyetle ispat etmiş ve gözlere göstermiştir.

İşte öyle elîm ve feci ve dehşetli bir devri ihdas eden dinsizlerin icraatı olan pek ağır şartlar dâhilinde Bedîüzzaman’ın inayet-i Hak’la telife muvaffak olduğu Risale-i Nur eserleri, dinsizliğin istilasına karşı, yıkılması gayr-ı kabil olan muazzam ve muhteşem bir set teşkil etmiştir. Risale-i Nur; maddiyyunluk, tabiiyyunluk gibi dine muarız felsefenin muhal, bâtıl ve mümteni olduğunu; cerh edilmez bürhanlarla, aklî, mantıkî delillerle ispat ederek en dinsiz feylesofları dahi ilzam etmiştir. Küfr-ü mutlakı mağlubiyete düçar etmiş, dinsizliğin istilasını durdurmuştur.

Evet, Bedîüzzaman’a yapılan o tarihî zulüm ve işkence ve ihanetler altında feveran edip parlayan Risale-i Nur, bu zamanda ve istikbalde bir seyfü’l-İslâm’dır. Risale-i Nur ruhların sevgilisi, kalplerin mahbubu, âşıkların maşuku, canların cananı olmuş; icabında bu canan için canlar feda edilmiştir. Risale-i Nur, beşerin sertâcı ve halâskârı mevki-i muallâsında hizmet yapmış ve yapmaktadır. Risale-i Nur, Kur’an’ın son asırlarda beklenen bir mu’cize-i maneviyesi olarak tulû etmiş ve başta müellifi Bedîüzzaman Said Nursî olarak milyonlarla talebeleri ve kardeşleri, bu hakikat-i Kur’aniye etrafında pervaneler gibi dönerek onun nuruyla nurlanmışlar, ondaki Kur’an ve iman hakikatlerini massetmişler (emmişler), imanlarını kuvvetlendirmişler ve bu hakikat-i kübrayı bütün dünyaya ilan etmek ve ölünceye kadar onu okumak ve ona hizmet etmek gayesini azmetmişlerdir.

Evet, Türk milletini ve bu vatan ahalisini ve âlem-i İslâm’ı ebede kadar şerefle yaşatacak ve mazide olduğu gibi istikbalde de tarihin