mecbur ettiniz belki de sizi ikaz etmek lâzım idi ki kader-i İlahî bizi bu yola sevk etti. Biz de مَنْ اٰمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düstur-u kudsîyi kendimize rehber edip her bir sıkıntılarınızı sabır ile karşılayacağız diye azmettik.

Mevkuf

Said Nursî

***

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Zaman-ı saadetten şimdiye kadar cari bir âdet-i İslâmiyeye ittibaen Risale-i Nur’un hususi menbaları olan yüzer âyât-ı meşhureyi, büyük bir en’am gibi hizb-i Kur’anî yaptığımızı “Dinde tahrifat yapıyor.” diye muaheze etmişler.

Hem bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan ve zabıtnamede kaydedildiği gibi odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risalesi’yle bu sene yazılmış ve neşredilmiş gibi bizi ittiham etmek ister.

Hem Ankara’da Hükûmetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemal’e) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip sükût eden ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-i hadîsiyeyi beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkitlerim, medar-ı mes’uliyet yapılmış. Ölmüş ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede? Ve Hükûmetin ve milletin bir hatırası ve Cenab-ı Hakk’ın bir tecelli-i hâkimiyeti olan adaletleri, kanunları nerede?

Hem biz, hükûmet-i cumhuriye ve esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinad ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz hürriyet-i vicdan esası, bizim aleyhimizde medar-ı mes’uliyet tutulmuş; güya biz, hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz.

Hem medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkit etmesinden hatır ve hayalime gelmeyen bir şeyi zabıtnamelerde isnad ediyor: Güya ben; radyo (Hâşiye), tayyare ve şimendiferin kullanılmasını kabul

___

Hâşiye: Radyo gibi azîm bir nimet-i İlahiyeye karşı azîm bir şükür olmak için: “Radyo Kur’an’ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip küre-i havanın bir hâfız-ı Kur’an olmasıdır.” demiştim.