Karşımıza ne vakit çoklukla düşman askerleri gelirse; o vakit silahlarımızı kullanacağız, kendimizi ucuza satmayacağız, bir iki düşmana kurşun atmayacağız.

Latîf bir inayet-i İlahiyedir ki otuz üç saat, onlar Rus askerlerini gördükleri ve Ruslar da onları aradıkları halde bulamadılar. Bu esnada Bedîüzzaman, talebeleri olan gönüllü fedailere hitaben:

Arkadaşlar! Durmayınız. Sizlere hakkımı helâl ettim, beni bırakınız, siz kendinizi kurtarmaya çalışınız, demesi üzerine, fedakâr ve kahraman talebeler:

Sizi bu halde bırakıp gidemeyiz; şehit olursak yine hizmetinizde olsun, deyip kalırlar.

Sonra Ruslar esir edip; Van, Celfa, Tiflis, Kiloğrif, Kosturma’ya sevk ederler.

Ermeni fedaileri meşhurdur; hattâ öyle rivayet ederler ki: “Fedailerin yüzleri, kızarmış kömür üstüne tutulup gözleri patlama derecesine gelse dahi yine sır vermezler.” İşte Ruslar o zaman diyorlardı ki: “Bedîüzzaman’ın gönüllüleri, Ermeni fedailerinin fevkindedir! Bunun içindir ki bizim Kazaklarımızı imhada fazla muvaffak olmuşlardır.”

Bedîüzzaman’ı üsera kampına götürürler. Burada şu şekilde şâyan-ı takdir bir hâdise cereyan eder. Şöyle ki:

Bir gün Rus Başkumandanı esirleri teftişe gelir. Teftiş esnasında, Bedîüzzaman Kumandana selâm vermez ve yerinden kalkmaz. Kumandan kızar, belki tanımamıştır diyerek tekrar önünden geçtiği zaman yine yerinden kalkmayınca, Kumandan tercüman vasıtasıyla der:

Beni herhalde tanımadılar?

Bedîüzzaman:

Tanıyorum, Nikola Nikolaviç’tir.

Kumandan:

Şu halde Rus ordusuna, dolayısıyla Rus Çarına hakaret ediyorlar.