hârikulâde olarak günden güne yükselmeleri ve tenevvür etmeleri, bizleri belki Anadolu’yu belki âlem-i İslâm’ı mesrur-u müferrah eden bir hakikatli haber telakki ediyoruz.

Âhirdeki “Muhbir-i Sadık’ın haber verdiği gibi manevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak, zaman ve zemini hemen hemen gelmektedir.” diyen fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlahiyeden dua ile niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz.

Fakat biz Risale-i Nur şakirdleri ise: Vazifemiz hizmettir, vazife-i İlahiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamakla beraber; kemiyete değil, keyfiyete bakmak hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbab altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkanın ve dalaletin savletlerini kırması ve yüz binler bîçarelerin imanlarını kurtarması ve biri yüze ve bazen bine mukabil yüzer ve binler hakiki mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sadık’ın ihbarını aynen tasdik etmiş, vukuatla ispat etmiş ve ediyor.

Ve inşâallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinin asıl sahipleri (yani Mehdi ve şakirdleri) Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.

Said Nursî

***

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelce, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir.

Bu acib asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşama şeraitini ağırlaştırıp çoğaltması ve hâcat-ı gayr-ı zaruriyeyi, görenekle tiryaki ve müptela etmekle hâcat-ı zaruriye derecesine getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi