بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Bugünlerde Risale-i Nur’a sû-i kasd edenlerin ve sizlere sıkıntı verenlerin haklarında, bana verdiği bir hiddet neticesinde bedduaya teşebbüs ettim. Birden Isparta’ya kıyamadım. Beddua yerine “Yâ Rab! Isparta Risale-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehrasıdır. Oradaki fena memurları dahi ıslah eyle, hüsn-ü âkıbet ver.” diye dua eyledim ve ediyorum.

Said Nursî

***

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık, fedakâr kardeşlerim!

Nurlar; bilakis Isparta tevakkufuna karşı, buralarda inkişafat ile tezahür etti.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

En ziyade bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alâkadar mühim bir zat geldi. Ona dedim ki:

Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç gazete okumadım; bu sekiz aydır, bir defa cihanda ne oluyor diye sormadım; üç senedir burada işitilen radyoyu dinlemedim tâ ki kudsî hizmetimize manevî zarar gelmesin.

Bunun sebebi şudur ki: İman hizmeti, iman hakaiki, bu kâinatta her şeyin fevkindedir; hiçbir şeye tabi ve âlet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalalet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tabi ve âlet telakki etmek ve yüksek kıymetlerini umumunun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak etmiş.

Sizler ey ehl-i siyaset ve hükûmet! Evham edip bizlerle uğraşmayınız. Bilakis teshilat göstermeniz lâzım. Çünkü hizmetimiz, emniyet ve hürmet ve merhameti tesis ile hem asayişi hem inzibatı hem