Hep nur, onun iman dolu kalbindeki mihrab

Kandil olamaz ufkuna dünyadaki mehtap

Kar kış demez, irkilmez, üzülmez, acı duymaz

Mevsim bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz

Cennetteki âlemleri dünyada görür de

Mahvolsa eğilmez sıradağlar gibi derde

En sarp uçurumlar gelip etrafını sarsa

Ay batsa güneş sönse ufuklar da kararsa

Gökler yıkılıp çökse yolundan yine dönmez

Ruhundaki imanla yanan meşale sönmez

Kalbinde yanardağ gibi iman ne mukaddes

Vicdanına her an şunu haykırmada bir ses:

Ey yolcu! Şafaklar sökecek durma, ilerle

Zulmetlere kan ağlatacak meşalelerle

Yıldızlara bas, çık yüce âlemlere yüksel

İnsanlığı kurtarmaya cennetten inen el.

Sanki bu mısralar iman kahramanı büyük mücahid Bedîüzzaman Hazretleri için yazılmış. Zira bu yüksek sıfatlar, hep onun sıfatlarıdır. Cenab-ı Hak şu âyet-i kerîmede bakınız mücahidlere neler vaad ediyor:

وَالَّذٖينَ جَاهَدُوا فٖينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِنٖينَ

Meal-i şerifi: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki Allah muhsinlerle –Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle– beraberdir.”

Demek ki iman ve Kur’an uğrunda, candan ve cihandan geçen mücahidlere büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini vaad buyuruyor. Hâşâ Cenab-ı Hak vaadinde hulf etmez, yeter ki bu azîm vaad-i İlahîyi icab ettirecek şartlar tahakkuk etsin.

Bu âyet-i kerîme “Üstad”ın karakter ve şahsiyetini tahlil hususunda bize nurdan bir rehber oluyor ve o nurun billur ışığı altında