edebilsin. Ve Risale-i Nur namı altındaki yüz yirmi beş risale, yirmi sene zarfında telif edilmiş.

Mahrem dediğimiz risaleler ise üç tanesi bize gurur ve riyaya medar olmamak için mahrem demişim. Şimdi ise o setr-i mahremin bir köşesini fâş etmeye mecbur olarak derim ki:

O mahremlerden birisi, Keramet-i Gavsiye; ikinci, Keramet-i Aleviye; üçüncü, sırr-ı ihlasa ait risalelerdir ki o iki keramet, benim haddimden yüz derece fazla ve hizmet-i Kur’aniyemi takdir suretinde Hazret-i Ali ile Hazret-i Gavs’ın işaretleridir. Ve riyadan, gururdan, enaniyetten kurtaracak sırr-ı ihlasa dair risaleye, en has kardeşlerime mahsus olarak mahrem denmiştir. Asayiş-i dâhiliye ile bunların ne münasebeti var ki onlar medar-ı itham oluyorlar?

İkinci kısım mahremler ise Dârülhikmette ve dokuz sene evvel Avrupa itirazatına ve Doktor Abdullah Cevdet’in dinsizce hücumlarına karşı yazdığım bir iki risale ve bazı memurların bana insafsızcasına ve gaddarane tecavüzlerine karşı şekva suretinde yazdığım iki küçük risaledir ki son müdafaatımda bahsetmişim. Bu dört risalenin telifinden bir zaman sonra, serbestî kanunlarına ve hükûmetin işine hiçbir cihette temas etmemek için onların neşrini men’edip “Mahremdir.” demişim; en has bir iki kardeşime mahsus kalmıştır. Delilim de şudur ki: Bu kadar taharriyatınızda, o mahrem denilen risalelerin hiçbir yerde bulunmamasıdır. Yalnız umumunun fihristesi elinize geçmiş, o fihristeye göre bu noktalardan istizaha lüzum görülmüş; ben de cevap vermişim, o cevap da zaptınıza geçmiştir.

İddianamede, müteaddid mıntıkalar ve Risale-i Nur’un neşir ve tamimine adamlar vasıtasıyla çalıştığım beyan ediliyor. Cevaben derim ki:

Ben bir köyde, gurbette, kimsesiz, hüsn-ü hattım yok iken tarassud altında, herkes benim muavenetimden çekinirken; yalnız gayet mahdud dört beş ahbabıma bir yadigâr olarak hatırat-ı imaniyeyi gönderdiğime “Neşir ve tamime çalışıyor.” demek, ne kadar hilaf-ı hakikat olduğunu elbette takdir edersiniz. Benim gibi haddinden çok fazla teveccüh-ü âmmeye mazhar bir insanın, on beş sene Van’da tedris ile meşgul olduğum halde, bir tek dostuma bir iki imanî risalelerimi göndermekle buna nasıl neşriyat denilir? Benim matbaam yok, kâtiplerim yok, hüsn-ü hattım yok elbette neşriyat yapamadım. Demek Risale-i Nur cazibedardır, kendi kendine intişar ediyor.