On Birinci Bürhan

Gel, ey arkadaş! Şimdi sana geçmiş olan on bürhan kuvvetinde kat’î bir bürhan daha göstereceğim. Gel, bir gemiye bineceğiz; (Hâşiye 1) şu uzakta bir cezire var, oraya gideceğiz. Çünkü bu tılsımlı âlemin anahtarları orada olacak. Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan bir şeyler bekliyor, oradan emirler alıyorlar.

İşte bak, gidiyoruz. Şimdi şu cezireye çıktık. Bak, pek büyük bir içtima var. Şu memleketin bütün büyükleri buraya toplanmış gibi mühim ihtifal görünüyor. İyi dikkat et. Bu cemiyet-i azîmenin bir reisi var. Gel daha yakın gideceğiz. O reisi tanımalıyız.

İşte bak, ne kadar parlak ve binden (Hâşiye 2) ziyade nişanları var. Ne kadar kuvvetli söylüyor. Ne kadar tatlı bir sohbet ediyor. Şu on beş gün zarfında, bunların dediklerini ben bir parça öğrendim. Sen de benden öğren. Bak o zat, şu memleketin mu’ciz-nüma sultanından bahsediyor. O sultan-ı zîşan, beni sizlere gönderdi söylüyor. Bak, öyle hârikalar gösteriyor ki –şüphe bırakmıyor ki– bu zat o padişahın bir memur-u mahsusudur. Sen dikkat et ki bu zatın söylediği sözü, değil yalnız şu ceziredeki mahluklar dinliyorlar, belki hârikulâde suretinde bütün memlekete işittiriyor. Çünkü uzaktan uzağa herkes buradaki nutkunu işitmeye çalışıyor. Değil yalnız insanlar dinliyor, belki hayvanlar da hattâ bak dağlar da onun getirdiği emirlerini dinliyorlar ki yerlerinden kımıldanıyorlar. Şu ağaçlar, işaret ettiği yere gidiyorlar. Nerede istese su çıkarıyor. Hattâ parmağını da bir âb-ı kevser memesi gibi yapar, ondan âb-ı hayat içiriyor. Bak, şu sarayın kubbe-i âlîsinde mühim lamba, (Hâşiye 3) onun işaretiyle, bir iken ikileşiyor.

___

Hâşiye 1: Gemi, tarihe ve cezire ise asr-ı saadete işarettir. Şu asrın zulümatlı sahilinde, mimsiz medeniyetin giydirdiği libastan soyunup, zamanın denizine girip, tarih ve siyer sefinesine binip, asr-ı saadet ceziresine ve Ceziretü’l-Arap meydanına çıkıp Fahr-i Âlem’i (asm) iş başında ziyaret etmekle biliriz ki o zat o kadar parlak bir bürhan-ı tevhiddir ki zeminin baştan başa yüzünü ve zamanın geçmiş ve gelecek iki yüzünü ışıklandırmış, küfür ve dalalet zulümatını dağıtmıştır.

Hâşiye 2: Bin nişan ise ehl-i tahkik yanında bine bâliğ olan mu’cizat-ı Ahmediyedir (asm).

Hâşiye 3: Mühim lamba Kamer’dir ki onun işaretiyle iki parça olmuş. Yani Mevlana Câmî’nin dediği gibi “Hiç yazı yazmayan o ümmi zat, parmak